menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Akif Emre ve Aliya İzzetbegoviç

13 0
previous day

Akif Emre İslam coğrafyasının sorunlarını kendisine dert edinen ve gelişmeleri yakından takip eden dertli, samimi bir müslümandı. Yakından takip ettiği coğrafyaların başında Balkanlar ve özellikle Bosna geliyordu. Sık sık Bosna’ya gitmiş ve Bosna üzerine çok sayıda yazı yazmış ve röportajlar yapmıştı. Büyüyen Ay yayınları Akif Emre’nin tüm eserlerini yayımlarken Bosna ile ilgili yazı ve röportajlarını ‘Aliya’ başlıklı kitapta bir araya getirdi (Aliya, Büyüyen Ay Yayınları, 2020).

Emre, Bosna’nın Osmanlı mirasının kültürel kodlarını, dinamiklerini, ve bu mirasın nasıl canlı bir şekilde günümüze taşınabildiğini anlamaya çalışıyor. 1878 yılında Berlin Anlaşması ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna devredilen ve 30 yıl sonra 1908 yılında Osmanlı’nın tamamen ayrıldığı bu topraklar Osmanlı mirası ile ilişkilerini korumada mucizevi bir dirayet gösterdi. Özellikle, 1990’lı yıllarda Avrupa’nın göbeğinde tüm insani değerleri ayaklar altına alan bir katliama maruz bırakılmasına rağmen Aliya İzzetbegoviç gibi bir ‘Bilge Kral’ liderliğinde bu süreçten alnının akıyla çıkarken tüm insanlığa katliamlara rağmen nasıl ahlaklı ve erdemli bir duruşun sergilenebileceğinin dersini verdi.

Tüm bu dönemlerde özellikle aileler üzerinden değerler büyük bir özenle yaşatılmaya ve aktarılmaya devam eder. Gençler ve entelektüeller bu mirası düşünsel düzeyde de canlı tutmak için değişik organizasyonlar üzerinden bir araya gelmeye devam ederler. Bu bağlamda önce 1919 yılında Saraybosna’da Mehmet Spaho liderliğinde kurulan Yugoslav Müslümanlar Örgütü, 1940’lı yıllardan sonra ise Genç Müslümanlar (Mladi Müslimani) organizasyonu bu bir araya gelmelerin en önemli vasatını oluşturdu (sh.145). Eğitimli gençler, aydınlar, akademisyenler bir araya gelerek hem Bosna’nın hem de İslam coğrafyasının sorunlarını tartışıyorlar. Dergiler, gazeteler çıkartıp bu kapsamda sürekli içerik üretiyorlar. Yapılan okumalar tek yönlü değil, Batı’yı da yakından takip ediyorlar. Örneğin, Aliya genç yaşlarındaki okumalarında bu çok yönlü okumaya özellikle değiniyor: ‘Lisenin daha üst sınıflarında, bütün çalışmalarımın yerine okumayı ikame etmiştim. 18-19 yaşlarında, Avrupa felsefesinin bütün temel metinlerini okuyordum. O zamanlar Hegel’i takdir edemedim ama sonraları görüşlerim değişecekti. Üzerimde özel bir etki bırakmış olan metinler, Bergson’un Yaratıcı Evrim’i, Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi ve Spengler’in iki ciltlik, Batı’nın Çöküşü adlı eserleriydi.’ (Tarihe Tanıklığım, Aliya İzzetbegoviç, Klasik, 2003, sh.14-15)

Aliya bu dönemin en önemli aktörü. Düşüncelerini kaleme alıyor ve bu dergilerde çoğu kez müstear isimlerle yazılarını yayımlıyor. Yazılarıyla, düşünceleri ile dikkatini çeken gençlerle hemen temasa geçerek onlara hem düşünsel olarak hem de mevcut imkânlarıyla sürekli destek oluyor. Evini bu gençlere açıyor. Örneğin Bosna’nın Milli Şairi Cemalettin Latiç, üniversite öğrencisiyken Aliya’nın eşi Halide Hanımın kendisine annelik yaptığını ifade ediyor (sh.31). Gençlerin bu mirasla ilişkilerini güçlendirmek ve yetiştirmek için tam bir usta olarak çalışıyor. Dolayısıyla, bu dönem deyim yerindeyse tam bir görünmez ‘Aliya Akademisi’ dönemi oluyor. Bosna’nın sonraki dönemlerinde mücadelede ön cephede yer alanlar ve devlette görev yapanların çoğu bu akademiden geçmiş insanlar.

İkinci Dünya savaşı dönemiyle komünist........

© SuperHaber