Beyaz önlüklüler
‘1915 yılında Tıbbiye'ye kaydolan 1. sınıf öğrencilerinin tamamı Çanakkale'de şehit düştü ve bu nedenle de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane 1921 yılında hiç mezun veremedi.’
Türkiye’deki tıp fakültelerinde yaklaşık 20 yıldır müfredatta olan bir ders var.
‘Simüle / Standardize Hasta Uygulamaları.’
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde de 2008’den beri bu eğitim öğrencilere veriliyor.
Tıp fakültesi öğrencileri, 2. sınıfta simüle hastalardan anamnez (hastanın öyküsü) alıyor ve 3. sınıfta fiziki muayene yapıyorlar.
Simüle hastalar öykü alma uygulamasında doktor adaylarına geri bildirimde bulunuyorlar.
Bütün bu süreçte görüntü kaydediliyor. Daha sonra hocalar bu görüntüleri izliyor, öğrencinin varsa eksik kaldığı yönlerin tamamlanması için geri bildirim veriyor.
Eğitimin özünde öğrencilerin iletişim becerilerini geliştirmesi amaçlanıyor.
15 yıldır, gönüllü simüle hasta olarak eğitimlere katılıyorum.
Geri bildirimin ne kadar faydalı olduğunu bu eğitimler sayesinde öğrendim.
Doktor adaylarının eğitimine, özellikle iletişim becerilerinin gelişimine müthiş önem veriliyor. Emektar hocalarımızın hepsini yürekten kutluyorum.
Özverili eğitimciler takdiri hak ediyor.
Bugünkü yazım, sağlık sektörünün tüm emekçilerine ve üzerimde hakkı olan sağlık çalışanlarına bir nevi geri bildirim niteliğinde.
DR. İBRAHİM GÖKÇE
Bugün atıyorsa kalbim, kalem tutabiliyorsa ellerim, hayata umutla bakabiliyorsam hâlâ; bunu hekimlere borçluyum.
Şubatta doğmuşum, hem de Kars’ın buz gibi şubatında. İklimlerin henüz yolunu şaşırmadığı yıllar. Sıkıntılı bir doğum olmuş. Annem günlerce komada kalmış.
Kars’ın hatta bölgenin meşhur Kadın Doğum Uzmanı Dr. İbrahim Gökçe’ye borçluyum annemin hayata tutunuşunu.
Annemi Azrail’in elinden çekip almış deyim yerindeyse.
Sayısız kadının hayatını kurtaran beyaz önlüklü bir melek…
Genç yaşta göçmüş dünyadan.
Rahmetle yad edilmeyi hak ediyor. Ruhu şad olsun.
VİTAMİN ZİYAN OLMASIN DİYE…
Bize her ne kadar X kuşağı deseler de ben kendimi ve yaşıtlarımı E kuşağı olarak nitelendiriyorum.
Demir şırıngayla iğne olmuş EFSANE nesil yani.
Ömrüm iğne yemekle geçti. Penisilini en can yakıcı olan sanıyordum, ta ki diz kapağımın zarına yapılan iğneye kadar.
Sıvı enjekte edildi bir defasında diz kapağıma. Bir süre bekledikten sonra o sıvı geri çekiliyordu. İngiltere’ye 8-0 yenildiğimizde duyduğum acıdan da derindi.
Kardeşim Uygar acayip korkardı iğneden.
Korkmakta haklıydı.
Şimdiki gibi değildi iğneler.
Kocamandı, şırıngalar demirdendi ve dakikalarca kaynatılırdı önce.
Şövalyelerin dişbudak ağacından yaptığı mızraklara benzetirdik.
Şırınganın kaynatılışını, giyotin sırasını bekleyen mahkumlar gibi çaresizce izlerdik.
İğneyi yemeden yanardı canımız.
Uygar için vitamin iğnesi yazmıştı doktor.
İmdat Amca, mahallemizin gönüllü iğnecisiydi. Para da almazdı. Aşılarımız gibi duygular da milliydi.
Hayırseverdi ama çocuklar pek sevmezdi kendisini.
Vitamin ampulünün miktarı fazlaydı Uygar için.
Ziyan olmasın diye geri kalan dozu, bir ay boyunca bana yaptı İmdat amca. Hem de aynı iğneyle.
Ziyankarlığı sevmiyordu rahmetli.
Kendimi E kuşağı olarak görmem boşuna değil.
Eli hafif, yüzü güleç hemşireler, tatlı dilli hasta bakıcılar selamı hak ediyor.,
Selam olsun hepinize.
PROF. DR. SEVİL KAMALI
En büyük hayalim futbolcu olmaktı. Yetenekliydim de. Kısmet olmadı.
Kısmet olmadı çünkü tam da lisansımın çıktığı günlerde dizimde bir şişlik.
Sonrasında yıllarca hastane hastane, doktor doktor gezdik.
Romatizmaymış meğer, gözle görülmeyen bir iltihaba yenildik.
Futbolcu olamayacağım netleşince ‘bari maçlara gideyim’ diye üniversite sınavında Gazetecilik bölümünü tercih ettim.
1996 yılında İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik bölümünü kazandım.
Üniversitedeki ilk yılımda hastalığım daha da ilerledi. Bırakın maça gitmeyi, yürüyemez, kalem tutamaz hale geliyordum ataklar sırasında.
Gitmediğimiz devlet hastanesi kalmamıştı. Teşhis konamıyordu bir türlü.
Bir gün okulda fenalaşınca ambulansla Çapa’ya yani İstanbul Tıp Fakültesi’ne götürüldüm.
‘Çözerse Sevil çözer’ dedi acildeki doktor.
Kocaman gözlüklerinin camı, şişe gibi kalındı. Sesi tam aksine incecik. Minyon tipli, lise öğrencisi görünümlü bir kızdı karşımdaki. İçimden ‘Hay şansıma, bu mu kız mı çözecekmiş’ diye geçirdim.
Mesleğine aşık bir doktorun titiz........
© Sözcü
