KENTLİLEŞEMEYENLERLE KENTLEŞME
Kentleşme olgusu kısaca, “ülke tarımında modernleşmenin ve sanayileşmenin türevi olarak yaşanan, kentsel alanlardaki nüfusun toplam nüfus içindeki oransal artışı” biçiminde tanımlanabilir. Bir ülkede “olağan sağlıklı kentleşmeyi” o ülkedeki kentlerin iktisadi gelişme olanakları ve yetenekleri belirler.
Kentleşme sürecinin, kırsal alanlardan kentlere yönelik “kitlesel göçlere” dayalı “hızlı kentleşme” biçiminde yaşandığı ülkelerde, söz konusu tanım anlamını yitirir. Gelişmenin, ilerlemenin sonucu ve göstergesi olarak görülen “olağan kentleşme” bu kez, kendisi başlı başına bir büyük sorun olan “sağlıksız ya da sahte kentleşme” olarak nitelenir ve başka yeni toplumsal sorunların kaynağı olarak gösterilir. Çünkü, kırsaldaki yaşam koşullarından ve yoksulluktan kurtulmak umuduyla kitleler halinde göçenlerin hızla kalabalıklaştırdığı kentlerin iktisadi koşulları, gelenleri özümseyecek ve içselleştirecek nitelikte olmadığı için kentteki toplumsal yaşam sorunlar yumağına dönüşür.
***
Kente göçen kır yoksulu, ilk zamanlarda kentte beklentilerini bulamasa da ona göre bu durum geçicidir ve kent nasıl olsa gelecekte ona umduğu her şeyi kazandıracaktır. O bu düşünceyle geri dönmez, umutlarının gerçekleşmesini zamana bırakarak kente tutunmaya çalışır.
Kent yoksulluğunu kır yoksulluğuna tercih eden insan için artık bir tek hedef vardır; geldiği kente tutunabilmek, onun hemen vermediklerini, hangi yolla olursa olsun bir gün alabilmek.
Artık onun yaşamdaki tek çabası umutlarının gerçekleşeceği zamana değin yalnızca günü kurtarmaktır. Tamamı bu durumdaki insanlardan oluşan çevresiyle uyum içinde, “günü kurtarma” anlayışıyla yaşarken, geldiği kente ait olmaktan daha da uzaklaşır ve kaçarak terk ettiği “memleketi” gözünde daha da değer kazanır. Bu durum onda, yıllar sonra da kentle bütünleşememesinin ve kentlileşememesinin nedenlerinden birisi olacak derin izler bırakır.
***
İsviçreli ünlü psikolog Jean Piaget'ye göre; “BİREY, HER YENİ GERÇEKLİĞİ, ÖNCEKİ DENEYİMLERİYLE OLUŞTURDUĞU BİR İÇSEL MODEL ÇERÇEVESİNDE ANLAR, YORUMLAR VE ÖĞRENİR; İÇSEL MODELİNDE DEĞİŞİKLİK YAPARAK KENDİSİNİ, KENDİ DIŞINDAKİ BU YENİ GERÇEKLİĞE UYARLAMAYA ÇALIŞIR”.
Piaget’nin bu saptaması kente göçen birey için de geçerlidir. Sağlıklı kentleşmenin yaşandığı ülkelerde çalışacağı işi, barınacağı yeri, gelecek güvencesi bulunan kente göçen birey üretim sürecine dahil olarak kısa sürede kentle bütünleşme sürecine girer. Karşılaştığı yeni gerçekliği kolayca anlar, yorumlar ve öğrenir; içsel modelini değiştirip kendisini çevresine uyarlar, çok geçmeden kentlileşir.
Kırdaki “itici” yaşam koşullarından kaçarak kente göçen kitleleri oluşturan kır yoksulları için ise durum çok farklıdır. Kitleler halinde gelenlerin çalışacağı iş alanları, yerleşecekleri boş barınakları, kavuşacakları gelecek güvencesi olan ve onların gelmesini bekleyen bir kent yoktur.
Kır yoksulu göçtüğü kentte, kendisi dışındaki ve parçası olmadığı bir gerçeklikle karşı karşıyadır. Kısaca “kentsel yaşam” diyebileceğimiz bu gerçekliği oluşturan üretim sürecinin tümüyle dışındadır. Buna karşılık, orada kalmaya ve yerleşmeye kararlıdır.
O, ilk günlerde ya bekar odalarında kalır ya da kente daha önce göçmüş yakınlarının yanına sığınır. Sonra onların rehberliği ve desteğinde, kentin........
© Sonsöz
