HALK ADINA!
Ne zaman halk adına konuşan birisini dinlesem yıllar önce okuduğum bir romanı anımsarım. Bulgar devrimcisi Mitka Gripçeva, “Seni Halk Adına Ölüme Mahkûm Ediyorum” adlı kitabında, partizanların faşist diktatörlükle mücadelesini kendi anılarıyla harmanlayarak anlatır. Anlatılanlara göre hem partizanlar hem faşist diktatörlüğün resmi/sivil güçleri halk düşmanı dedikleri kişileri “halk adına” ölüme mahkûm eder ve infazı anında gerçekleştirirler.
“Halk” aslında muğlâk (belirsiz) bir kavramdır ve çok farklı özelliklere sahip insanlar, ortak olan bir özelliklerine göre sınıflandırılarak, “halk” diye nitelenir. Bu nedenle “halk” denilen topluluklar, söyleyen ve dinleyen yönünden her zaman aynı niteliklere sahip değildir. Örneğin, Mitka Gripçeva’nın romanında partizanlar ve faşistler “halk” derken, aslında çok ayrı toplum kesimlerinden söz etmektedirler.
Ülkemizde hemen herkes “halk adına” konuşmaya pek meraklıdır. “Halkımız şöyle istiyor; hayır böyle istiyor” sözleriyle tartışanları dinlerken hep, “acaba bunu nereden ve nasıl biliyorlar” diye düşünürüm.
İnsanlar kendi adlarına konuşan örgütlü bir güç olmayınca, birileri onlar adına konuşma hakları olduğunu sanıyorlar.
Bir ara ülkemizde ilginç bir gelişme yaşanmış; değişmekte olan ülkenin durumundan hoşnut olmayan yüz binlerce insan alanlarda “ Cumhuriyet Mitingleri” adıyla toplanarak isteklerini ortaya koymuşlardı.
Özlemleri farklı bu örgütsüz kitlelerin ortak bir gelecek hedefi yoktu. Onları yalnızca, tek ortak yanları olan “ellerindekini yitirme” kaygıları yönlendiriyordu. Bir araya gelen yüz binler kaygılarının nedeni olan gelişmelerin kendilerindeki eksiklik sayesinde gerçekleştirilebildiğinin farkında bile değildi. Örgütlerini yaratıp kitlesel bir güç olmak ve olanlara karşı durmak yerine, on yıllardır onlara sormadan onlar adına konuşanların peşine takılmışlar; doğal olarak, bütün çabaları tortu........
© Sonsöz
