menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Modern Hayat Aslında Tam da Bir Yorgunluk Hikayesidir

11 0
01.11.2025

Hani uykusuz kalmasak da sabahları dinlenmemiş uyanıyoruz ya… İşte tam da o hâl.
Yatakta değil, ruhumuzda bir eksiklikle açıyoruz gözlerimizi artık. Gün başlarken bile içimizde bir “yetişmem gereken bir şey var” duygusu var,
ama neye, nereye yetiştiğimizi çoğu zaman biz bile bilmiyoruz.
Her şey hızlı. Her şey gürültülü. Her şey acil.
Ve biz, bu hızın içinde nefes almadan koşarken, yaşamayı unuttuğumuzu fark etmiyoruz.
Bir anneyi düşünün… Evde, sabahın erken saatlerinde uyanıyor. Evin sessizliğiyle başlıyor güne.
Çay kaynarken çocukların kahvaltısını hazırlıyor, eşini işe uğurluyor, sonra ortalığı topluyor.
Her şey bittiğinde saat daha on bile olmamış. Ama o çoktan tükenmiş hissediyor kendini.
Çünkü o da çalışıyor — sadece maaş bordrosunda yazmıyor. Gün boyu aynı döngünün içinde dönüyor; bitmeyen bulaşıklar, çamaşırlar, evin sessizliği,
sonra akşam tekrar aynı telaş. “Ben de yoruluyorum” dese bile duyan yok çoğu zaman.
Ve o anne, bazen akşam herkes uyuduktan sonra mutfakta sessizce oturuyor. Bir yudum çay, bir derin nefes…
Kimse fark etmiyor ama o, o an sadece bir “kadın” olmak istiyor; sadece anne değil, sadece eş değil, sadece bir insan olarak hatırlanmak istiyor.
Bir de çalışan anneyi düşünün. O da aynı saatte kalkıyor, ama evden çıkarken hem vicdanını hem yorgunluğunu çantasına koyuyor.
Ofiste güçlü görünmeye çalışıyor, çünkü güçlü olmayan kadın hâlâ “eksik” sayılıyor bu düzende.
Ama aklının bir yanı evde, çocuğunun........

© Sonsöz