menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mümtaz Soysal ve Denizcilik

16 12
21.01.2025

Türklerin denizcilik açısından ilk hamlesi, Selçuklu döneminde Emir Çaka Bey’in 1081’de ilk tersaneyi kurması ve 50 parçalık Türk Donanmasını inşa etmesiyle başlar. Sonrasını da Alaeddin Keykubad’ın Alanya ve Sinop tersanelerini inşası takip eder. Fakat okyanuslara açılamayan ulusların denizciliği sınırlı kalır kuralı, Osmanlı için de geçerli olmuş ve denizcilikte de gerileme sürecine girmiş ve hatta son dönemde (II. Abdülhamid) donanmasını Haliç’e hapsetmiştir.

32 yıl, 7 ay 27 gün iktidarda kalan İmparatorluğun 34. Padişahı II. Abdülhamid’in devri iktidarının takip eden günlerde Yahya Kemal Beyatlı ünlü Deniz Türküsü şiirini yazmıştı. O şiirin bana göre en çarpıcı dizesi:

(…)
Mâvidir her taraf
Üstüm gece, altım deryâ
(…)

Yine aynı yıllarda, 1800'lerin sonunda Ceride-i Bahriyye ve Mecmua-i Fünun-u Bahriyye isimli dergilerle başlayan deniz mecmuacılığı serüveni, çeşitli isim değişikliklerinin ardından, 1928 yılında Risale-i Mevkute-i Bahriyye dergisinin Deniz Mecmuası adını almasıyla devam etmiştir.

Evet bu topraklarda, ekmeğini sadece taştan değil sudan da (denizden) çıkaran bir millet hayali eskidir ve sanki hep yarım kalmıştır, oysa bu coğrafyada deniz ihmal ederek yaşamak mümkün değildir.

Oysa, bir kısrak başı gibi Akdeniz’e uzanmış 8333 kilometre kıyısı olan ülkenin insanlarını utançtan kulaklarının ucuna kadar kızartması gereken bir durum söz konusudur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu fark etmiş ve nihayetinde 1 Kasım 1937’de TBMM’nin üçüncü yasama yılının açış konuşmasında şunları söylemiştir:

“(…) En güzel coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci ulus yetiştirmek niteliğindedir. Bu yetenekten yararlanmalıyız. Denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve bunu en kısa zamanda başarmalıyız."

1920’ler, 1930’lar ve 1940’lı yıllarda bu rüzgârla yelkenini dolduran Türkiye, 1950’li yıllarla birlikte nerede ise denize ve denizciliğe adeta sırtını dönmüş ve tarihi gemilerini jilet yapan ya da hurdacılara satan ülke yöneticileri sonra da bu toprakların çocuklarına yazdırdıkları milli tarih kitaplarını okutmuştur. Bu geriye gidişte, Cumhuriyete karşı her daim mesafeli olan Türk özel kesimin denizciliğe karşı ilgisizliğinin de rolü büyüktür. Kritik önemdeki bu meseleyi Amiral Cem Gürdeniz birçok yönüyle şöyle değerlendirmektedir:

“Türkiye gibi yarımada coğrafyasına sahip bir deniz ülkesinin, denizlerden herhangi şekilde soyutlanması geçmişte olduğu gibi yok olmasına neden olabilecek gelişmeleri tetikler. Tarihimiz bu durumun pek acı örnekleriyle doludur. Çeşme, Navarin, Sinop baskınları ile II. Abdülhamit’in donanmayı yok etmesinin sonuçları çok ağır olmuştur. Osmanlıyı parçalamaya gelenler daima denizden geldiler. Tarih tekrar ettirilirse, gelecekte de böyle olacaktır.”

Öpülesi Gemileri yazan Mümtaz Soysal Hocam irfan ocağımız Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Anayasa Hukuku hocamdı. Öğrencilik sonrasındaki yıllarda onu hep yakından izledim. Yazdığı köşe yazılarının sadık bir okuyucusu, konferans ve tartışmalarının müdavimi olmaya gayret ettim. O kadar çok şey öğrendim ki; burada aklıma gelen bir küçük örneği not etmeme izin verin: Hocamın çok önemsediği kabotaj kelimesinin etimolojisini O anlattı, ben hiç unutmadım ve 24 yıl ders verdiğim Mülkiye’deki öğrencilerime de her yıl mutlaka anlattım: “Efendim kabotaj kelimesi İspanyolca kabo kelimesinden gelir. Kabo, İspanyolca da burun demektir. Ve oradan Fransızcaya geçen kabotaj kelimesi de burundan buruna ticaret yapmak, kendi derin laciverdinde kendi gemilerinle…” Nasıl unuturum?

Mümtaz Soysal, iyi bir hukukçu, iyi bir bilim insanı ve hoca, inançlarını sonuna kadar büyük bir kıskançlıkla savunan siyasetçi, lafını çok dilde esirgemeyen devlet adamı ve de müthiş bir aydındı. Ve Mümtaz Hoca aynı zamanda da iyi bir deniz insanı ve gemilere sevdalı idi. Adeta bir pusula gibi,........

© soL