29 Nisan 1960’ta Siyasal Bilgiler Fakültesi ve adım adım 27 Mayıs - 'Hukuk Fakültesi’nden 20 ve Siyasal Bilgiler’den 100 kadar piçi almadan gitmem'
Bugün, 29 Nisan 2025. Kapkara faşizme karşı; öğrenci gençlik, köylüler, çiftçiler, emekçiler ve geniş halk katmanları sokaklardan meydanlara akıyorlar. Bundan tam 65 yıl önceydi. Demokrat Parti (DP) faşizmi doludizgin at koşturuyordu. Bu koşudan irfan ocağımız Siyasal Bilgiler Fakültesi – Mülkiye’de ciddi anlamda etkilendi, zarar gördü.
Yazı1, hem hafızaları tazelemek, hem de genç kuşakları bilgilendirmek amacıyla hazırlandı. İlgili dönemin dekanı, sevgi ve rahmetle andığımız Prof. Fehmi Yavuz’un “Anılarım”2 kitabı bu konuda en önemli kaynaktır. Alpaslan Işıklı Hocamızın “Gün Doğmadan”3 isimli kitap / anılarında da, 29 Nisan 1960 günü Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki gelişmelere ilişkin ilginç gözlemler bulunmaktadır.
Bu iki anı, içerden tanıklık etmektedir. Bir de dışarıdan tanıklık eden, yazının ekleri arasında yer verdiğimiz süvari Yüzbaşı Fethi Gürcan’dır. Gürcan’ın anıları, o gün yani 29 Nisan 1960’da Cebeci’deki Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerinde nelerin yaşandığını öğrenmemize imkân tanımaktadır4.
* * *
Üniversite profesörleri DP İktidarı’na ateş püskürmeye, üniversite gençliği de sokağa dökülmeye başlamıştı. Hükümet, 28 ve 29 Nisan günleri İstanbul ve Ankara'da miting düzenleyen üniversite gençliğinin üzerine önce polisi sürmüş, polis olayları bastırmada etkili olamayınca, Askeri Birlikler öğrencilerin üzerine gönderilmişti.
28 Nisan 1960 günü sabahı İstanbul Üniversitesi’nde başlayacağını öğrendikleri protesto gösterisini engellemek için, Vali ve Emniyet Müdürü erken saatlerde polisi üniversite bahçesine tedbir almak için gönderdiler. Öğrenciler protesto gösterisini başlatır başlatmaz polis saldırıya geçmiş, birçok öğrenci ve profesörün polis tarafından dövüldüğü çatışmalarda Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz vurularak öldürülmüş, Hüseyin Onur da ayağından yaralanmıştı. Askeri birliklerin olay yerine gelmesi üzerine öğrenciler “ordu – gençlik el ele” diye bağırmaya başladı. 29 Nisan’da gösteriler Ankara’ya taşınmıştı.
Dönemin şarkısı, Gazi Osman Paşa (Plevne) Marşı’nın uyarlanmış biçimiydi. “Olur mu böyle Olur mu, Kardeş Kardeşi Vurur mu?”.
* * *
Mülkiye'yi Yüksek Okul Yapma Girişimi5
Demokrat Parti iktidarı 1954’den sonra halkın, özellikle aydın kesimin sevgisini, sempatisini saygısını adım adım yitirmeye başladı. Eşim ve iki çocuğumla 1953–55 yıllarında Londra'da idim. Sonradan gelenlerle bu konuyu ara sıra tartışıyorduk. Ben Demokrat Parti iktidarından hâlâ birşeyler beklenebileceği görüşünü savunuyordum. Yeni gelenler ise: “İşler çok değişti. Senin bıraktığın Demokrat Parti hızla gerilemektedir” diyorlardı. Yurda döndükten sonra, bu görüşte olanlara ben de katıldım.
O zamanki Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu’nun makam odasında geçen bir olayı dile getirmekte yarar görüyorum. Benderlioğlu ile Ankara Belediye Başkanı iken açılan İmar Planı Yarışması hazırlık çalışmaları nedeni ile çok sıkı işbirliği yapmıştık. Milli Eğitim Bakanı olduktan sonra da ara sıra buluşuyorduk. Bunlardan birinde, odasında bulunan bir kişiye beni “Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı” diye tanıttı. Adam hal-hatır sormadan, saldırıya geçti ve özetle şöyle dedi:
— Atıf bey, SBF başlangıçta bizim yanımızda idi, şimdi döndü.
Ben, Benderlioğluna: “Atıf bey beni tanıttınız ama beyin kim olduğunu söylemediniz. Onu öğrendikten sonra yanıtımı vereceğim” dedim. Benderlioğlu, aklımda kaldığına göre, Tekirdağı Milletvekili Dr. X. olduğunu söyledi. Ben:
— Biz hiçbir zaman filan partinin yanında, ya da karşısında olmadık. Biz hep Türk ulusunun yanında olduk. Padişahlık döneminde bile iktidarın kulu, kölesi olmadık.
Başlangıçta siz halkın yanında göründünüz ve aynı saflarda yerimizi aldık. Sonradan siz adım adım halktan uzaklaştınız. Biz ise halkın yanındaki yerimizi koruduk. Böylece bizden ve halktan uzaklaşan sizler olmuyor musunuz? dedim.
Benderlioğlu o zatı uygun biçimde yolcu etti. Biz de teknik konuşmamızı sürdürdük.
Bu olay ve benzerleri, iktidar çevresinin SBF’yi cezalandırmaya hazırlandıklarını gösteriyordu. Zafer Gazetesi’nin 5 Şubat 1960 günlü sayısının 1. sayfasında, 10 Demokrat Milletvekilinin SBF’yi, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir Yüksek Okul durumuna getirmek için hazırladıkları Kanun Tasarısını TC. Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sundukları haberi yer alıyordu. Bu habere o gün Ankara Radyosu da bültenlerinde yer verdi.
Fakülte Yönetimi, öğretim üye ve yardımcıları gecikmeden ve gereken ağırbaşlılıkla konunun üzerine eğildiler. Bu haber, kamuoyunun gündeminde, Fakültemizi ön plana çıkardı. Yerli yabancı çeşitli gazeteler muhabirlerini göndererek, telefonla, Fakültenin bu durum karşısında tutumunu, davranışının ne olabileceğini öğrenmek istediler.
Ben aynı gün basına yaptığım kısa açıklamada: “TC. Büyük Millet Meclisi’nin bu tasarıyı kanunlaştıracağına inanmıyorum” dedim.
Bu girişimin sakıncalarını ortaya koymak üzere kurulan 5 komisyon, kısa sürede raporlarını hazırladı. Basın gereken tepkiyi, ilgiyi gösterdi. Üniversite Senatosu konuyu tartıştı. Aziz Nesin'in Akşam Gazetesi'nde çıkan Üniversite’nin Kırşehri başlıklı yazısından çokça aktarma yapıyorum.
“Kırşehir İli’nin hangi gerekçelerle ilçe yapıldığını artık bilmeyen yok. Nasıl bir anlayış, düşünüştür, bilinmez. Kendilerince yerinde, doğru bir gerekçeyle bir İl’i ilçeliğe indirenler, bu başarılarından birkaç zaman sonra, bu kez o ilçeyi yeniden il yapmak için gerekçe çıkarabiliyorlar.
Kırşehirleştirme DP'nin politika güdümlerinden en belirli olanıdır. Basın özgürlüğünü her yandan Kırşehirleştirmek isteyen DP şimdi de, 100. yıldönümünde bulunan SBF’ye sinirlenmektedir. Onu da Kırşehirleştirmekten başka yol yoktur… Üniversitenin bir Fakültesi olan SBF. küçültülür ‘siyaset okulu’ yapılırsa öbür Fakülteler de bu örneğe bakıp akıllarını başlarına alır..
SBF’yi Kırşehirleştirmenin gerekçesi ne imiş, biliyor musunuz? Bu kurumu 1950’den önceki ‘hakiki hüviyetine irca’ imiş.
Ah ne olurdu, önce DP. kendisini 1950'den önceki ‘hüviyetine irca edebilse idi.”
Ankara Üniversitesi Senatosu’nda yapılan tartışmaları şöyle özetleyeceğim:
Burada ilk karşılaşılan sorun, konunun bir “SBF sorunu değil, Üniversite sorunu olduğunu” Senato’ya kabul ettirmekti. Gerçekten üyelerden pek çoğu bu görüşte olmakla birlikte, SBF’yi yalnızlığa itme eğiliminde olanlar da vardı. Nitekim bir iki üye SBF’nin Ankara Üniversitesi içindeki yerini savunan bir rapor hazırlanmasını; SBF öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin iktidarı eleştiren davranışlarına son vermeleri koşuluyla, bu Fakültenin desteklenmesinin uygun olacağını belirten görüşler de ileri sürmüştür.
Fakültemiz temsilcileri ile Senato’nun öteki üyelerinin, bu gibi öneriler karşısındaki tutumunu şöyle özetleyebilirim:
SBF. Ankara Üniversitesi’nin öteki Fakülteleri gibi bir parçasıdır. Bunun üniversite açısından tartışılması yersizdir. Öte yandan bu yola gidilecekse, her Fakültenin Üniversite içindeki yerini savunan, benzer raporlar hazırlanması gerekebilir.
SBF öğretim üye ve öğrencilerinin tutumuna gelince: Bunlar akademik özgürlük ilkesine uygun olarak, Anayasa’nın ve kanunların kendilerine tanıdığı haklardan yurttaş olarak yararlanmaktan, vicdanları uyarınca davranmaktan başka bir şey yapmadıkları kanısındadırlar.
Ankara Üniversitesi bu konuda herhangi bir karar almamış, Rektörü özel olarak, siyasal iktidar yetkilileri ile temas edip Üniversite topluluğunun bu tasarı karşısındaki üzüntülerini bildirmekle görevlendirmiştir.
Aracılık etmek isteyenler de türedi. Büyük bir Devlet Bankasının6 Genel Müdürü, Adnan Menderes’e gidip, şöyle dersek, her şeyin yoluna gireceğini bana, yönetim kurulu üyelerine, gözüne kestirdiği Mülkiyeli’lere anlatmaya çalıştı:
—Bütün Mülkiye, öğrencileri, öğretim üyeleri, mezunları ile emrinizdeyiz.
Tutumumuz ve gelişmeler şöyle özetlenebilir:
İktidara karşı Fakültenin davranışında hiçbir değişiklik olmadı. Aracıların Başbakan’ı görme önerisine uyulmadı. Yönetim Kurulumuz, Başbakan çağırırsa Dekanın yalnız gitmesini, SBF topluluğunun düşünce ve davranışında hiçbir değişikliğin olmadığını bildirmesini, kararlaştırdı. Başbakan böyle bir çağrıda bulunmamıştır.
İktidarın tutumunda bir değişiklik olamamakla birlikte, yurt içindeki önemli gelişmeler SBF'yi Yüksek Okul yapma düşünü arka plana itmiştir, diyebilirim. Gerçekten bu arada basını, muhalefeti susturmak, sindirmek için Tahkikat Komisyonları kurulmuş, özgürlükleri kısıtlayan önlemler getirilmiştir.
Tahkikat Komisyonu’na ben de çağrıldım. Üzerinde durdukları önemli nokta bizim CHP ile işbirliği içinde olmamız ve bunu artırma çabasını sürdürmemiz, idi. SBF’ye sık sık CHP’li Milletvekilleri geliyormuş vb. Komisyon üyeleri çok saygılı davrandılar, kahve, çay, gazoz ısmarlamakta birbirleriyle yarış ettiler. Komisyon üyelerinden yalnız Osman Kavuncu’yu anımsıyorum. Kavuncu Kayseri Belediye Başkanı iken büyük işler yapmıştı. Türkiye’ye uzun ya da kısa bir süre için gelen yabancı uzmanlardan kimileri onun başarısını yerinde görmek için, Kayseri'ye gitmişlerdi. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'ndeki yabancı uzmanlar, yaptıkları yayınlarda ona da yer verdiler. Kavuncu Meclise girmekle eriyip gitti, hem de Yassıadalık oldu. Bir genelleme yaparak, DP’nin gemi azıya almışçasına, demokrasiden, başta laiklik olmak üzere. Atatürk Devriminden uzaklaşması yüzünden birçok değerli gencin de çürütüldüğü söylenebilir.
İktidarın özgür basını, muhalefeti sindirme çabalarına, Tahkikat Komisyonlarının girişimlerine ilk büyük tepki 28 Nisan’da, İstanbul Üniversitesi’nden geldi.
Bu olayı anmakla yetiniyorum. 29 Nisan günü Ankara’daki Yüksek Okullar, Üniversite karıştı. Öğrenciler binalara, derslere girmiyor, slogan atıyor. Gösteri yapıyorlarmış. Biz Rektörlükte, Yönetim Kurulu toplantısındayız. Telefon durmadan çalışıyor. Hepimizin Fakültelerinde bir şeyler olduğu haber veriliyor. Toplantıyı keserek, Fakültelerimizin başına gitmeye karar verdik ve dağıldık.
Fakülteme döndüğümde, bizde aşırı bir birikimin olmadığını gördüm. Öğrenciler ve halk daha çok komşu Hukuk Fakültesi’nin bahçesinde ve de çevresinde toplanmışlardı. Biz öğretim üye ve yardımcıları yönetim kurulu üyeleri ile durumu değerlendirmeye çalışırken şu haber geldi:
“Güvenlik kuvvetleri, öğrencileri Hukuk Fakültesi binasına sokmuş, koridorlarda, sınıflarda, salonlarda kovalamaca başlamış.”
Biz hemen olayı izlemek için, pencerelere koştuk. Fakülte dışına çıktık. Hukuk Fakültesi'nin pencerelerinden atlayanlar, düşenler oluyor, biriken halk, bizim öğrenciler bunlara yardıma çalışıyordu…
Tıp Fakültesi’nin gönderdiği ambulans aralıksız çalışıyor, bunları hastahaneye taşıyordu. Ambulanslarla gidenlerin ölü, baygın, hafif ya da ağır yaralı olduğu bilinmiyordu. Ambulansın (belki de ambulansların) sık sık gelip........
© soL
