Ayaktakımı cumhuriyeti!
Demokrasi korkudan türedi. İşçi sınıfından ve Sovyetler Birliği’nden çok korkuyorlardı. Çok korktukları için sınıfa saldırmak yerine küçük tavizler verdiler. İlk demokrasi denemeleridir. Sovyetlerin yıkılması için bütün enerjilerini harcamaları korkudan kurtulmak içindi. Sovyetler yıkılınca ve işçi sınıfı örgütsel olarak dağılınca demokrasi denemeleri de sona erdi. İşçi sınıfından ve sosyalizmden korku yoksa demokrasi de yoktur.
Cumhuriyet ise kaza ürünüdür. Aydınlanma çağında, satır aralarında, bir fikir yeşeriyordu. Ama yine de dinle desteklenmiş monarşiyi yıkmayı düşünmek neredeyse imkansızdı. Fransız Devrimi'nde ayaklananların monarşiyi yıkmakta tereddüt ettiklerini biliyoruz. Yeni Osmanlılar hiç düşünmemişlerdir. Biraz meşrutiyet istiyorlardı, monarka şart koşmakla yetindiler. Anayasa yaptılar, meclis açtılar ve yetkiler gerçekte monarkta kaldı. Despot ve zalim Abdülhamit’i devirdiklerinde bile saltanatına dokunmaya yeltenmediler. Yerine ailesinden birini getirip oturttular.
Mustafa Kemal’in de ilk ne zaman düşündü bilmiyoruz. Monark kaçınca, o boşlukta cumhuriyet fikri filizlendi. Monark kaçmışsa yerine halkın iktidarını kurmaktan veya yeni iktidarı halka-ulusa dayamaktan başka yol yoktur. Hikayesi muamma ve tarihi pek kısadır. Kazaya ve korkuya dayalı kısa bir tarihin peşindeyiz.
***
Aydınlanma Çağı düşünürleri bir “aydınlanmış despotizm” peşindeydi. Fransızlar da iktidarı radikal bir şekilde değiştirmek istemediler. Daha iyi bir yönetim peşindeydiler ve bu, pekâlâ, bir meşruti monarşi ile başarılabilirdi. Anayasal bir monarşi en iyisiydi. Güçlü bir kral, güçlü bir kilise ve ülkenin önde gelenlerinden oluşan güçlü bir meclis istiyorlardı. Bu duruşları sayısız nedenden dolayı yavaş yavaş aşındı. Bu nedenlerin başında iktidara çöreklenmiş Bourbonlara karşı duyulan derin nefret geliyordu. Devrimci kaynaşma kralı ürkütmüştü. Halkın kendisine ve ailesine karşı derin bir kin beslendiğinin farkındaydı. Korkuyordu, karısını ve çocuklarını alarak kaçmaktan başka çare görmüyordu. Bir kasabada yakalandılar ve Paris’e geri getirildiler. Ulusal Kurucu Meclis o halde bile kralı kaçırılmış gibi gösterip itibarını korumaya çalışmıştı. Ancak artık çok geçti, krala duyulan öfke geri dönüş için yolu kapatmıştı.
Bu çöküş bile Jakoben Kulübü’nün cumhuriyetçiler ve anayasal monarşistler olarak bölünmesini engelleyemedi. Daha makul hükümet etme yöntemleri başarısız olduktan sonra, deyim yerindeyse, bir cumhuriyete itildiler. Robespierre gibi adanmış adamlar bile, ancak tek seçenek olarak kaldıktan sonra cumhuriyet konusundaki ikircikli tutumlarından vazgeçebildiler.
***
Kurtuluş Savaşı’nın içinde hayat bulan TBMM hükumeti 1 Kasım 1922'de hilâfet ile saltanatın ayrıldığını, saltanatın kaldırıldığını ilan etti. Bu kadarı bile korkutmaya yetmişti, Vahdeddin iki hafta........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d