Kuşaklararası isyan
İnsanlık gelişimini, ilerlemesini, uygarlıklar kurabilmesini bir ölçüde her kuşağın tecrübelerini bilgiye dönüştürüp sonraki kuşaklara aktarabilme becerisine borçlu. Bu yüzden “tecrübe” de, “bilgi” de biraz sihirli, zaman zaman taşıyabileceğinden fazla anlam ve değer yüklenen kelimeler.
Ne var ki, bazı şeyler başkalarından öğrenilemiyor, ancak yaşanarak tecrübe edilebiliyor. “İsyan” böyle bir şey.
İçinde yaşadığımız uygarlığın, hatta son birkaç bin yıldır kurulmuş neredeyse tüm uygarlıkların temelinde insanın insanı ezmesi var. Dolayısıyla isyan da bu uygarlıkların doğal bir parçası olageldi, hatta bazılarının sonu oldu. Uygarlık yıkan ve yenisini kuran isyanlara devrim diyoruz.
İsyanlar ve devrimler, zaman zaman kendilerine tarihsel köken aradılar. Örneğin İttihatçılar ve devamında Kemalistler de, Bolşevikler de kendileriyle Fransız Jakobenleri arasında güçlü bir yakınlık kuruyordu. Jakobenlerin öncülü olan ideologlardan Voltaire ise tarihe bakıp Spartaküs isyanını gördüğünde bunun “tarihteki tek haklı savaş” olduğunu söylemişti.
Ama Spartaküs ve yoldaşları ne kendi kökenlerini tarihte aramaya çalışmış ne de kölesi oldukları Roma uygarlığını yıkmayı hedeflemişti. Tek istedikleri çekip gitmek, mal değil insan yerine konacakları, yük hayvanı ya da dövüş horozu muamelesi görmeyecekleri vatanlarına geri dönmekti. Geçmişin tecrübesine ihtiyaç duymadılar ve yenildilerse de bunun sebebi geçmiş isyanların bilgisine sahip olmamaları değildi.
İsyan ve devrimin kuşkusuz siyasi ve stratejik tarafları vardır; ama bunları yapan kitleler kendi biricik koşullarına isyan eder ve bu koşulların da sonucu olan, özgün, güçlü ve karmaşık bir psikolojiyle hareket ederler.
90’lıların isyanı Gezi’ydi, 19 Marttan bu yana ise 2000’liler kendi gençliklerinin kitlesel isyanını gerçekleştiriyor ve “yaparak öğreniyorlar.” Hemen öğüt vermeye, akıl öğretmeye başlamak yerine öncelikle onların şu an içinde olduğu güçlü duygulara ve onurlu duruşlarına saygı göstermemiz gerekiyor.
Bu yazıyı, bu saygıyı derinden hissederek ve yaşananlardan büyük heyecan duyarak yazıyorum.
***
Birkaç not düşerek devam edelim.
Kuşaklar ne öncüllerini ne ardıllarını beğenir. Daha basit ifade edersek, herhangi bir verili anda gençlerin yaşlılardan ve aynı anda yaşlıların da gençlerden şikâyet etmesi, saçma olmakla beraber olağandır. Saçmadır, çünkü her kuşak kendi koşullarından yola çıkarak başka koşullarda yaşanmış ve yaşanıyor olan tarihsel tecrübeleri değerlendirmektedir. Ama arada önemli bir fark var. Geçmiş kuşakların tecrübesini ve bıraktıkları mirası beğenmeyen bir genç kuşak bu mirası reddedebilir ve aşabilir, bunun için hem zamanı hem enerjisi vardır. Kendi kıstaslarına göre yeni kuşağı beğenmeyen ve burun kıvıran eski kuşak ise sırasını savmıştır ve artık ikisine de sahip değildir; dolayısıyla yaptığının adı huysuzluktur ve şevk kırmaktan, umutsuzluk yaymaktan başka bir sonucu yoktur.
Dahası, tarihte anlamlı bir ilerleme niteliği taşıyan her toplumsal atılım geçmişin ya bir bütün olarak ya da en azından kimi unsurlarının........
© soL
