Adalet üzerine…
Adalet salt soyut, ilişkisel bir olgu değil aynı zamanda çok güçlü ve köklü bir duygudur. Öyle köklüdür ki, sadece insana özgü değildir ve insanın yakın akrabası olan primatlarda da gözlenir.
Bunu ispatlayan, Frans de Waal ve Sarah Brosnan tarafından yapılan çok ilginç bir dizi deney var. Bu deneylerde aynı türden iki maymun yan yana kafeslere konuyor ve bunlara, karşılığında ödül olarak yiyecek aldıkları basit bir görev yaptırılıyor. Deneyin bir noktasında, maymunlardan birine ödül olarak daha sevdikleri bir yiyecek (salatalık yerine üzüm) veriliyor, diğer maymuna ise aynı ödül verilmeye devam ediliyor ve davranışları gözleniyor.
Bilişsel açıdan görece az gelişmiş, kuyruklu kapuçin maymunlarında, salatalık almaya devam eden maymun ödülü deneyi yapan bilim insanının kafasına atıyor ve isyan ediyor. Aynı deney hayvanlar alemindeki en yakın akrabamız olan şempanzelerle yapıldığında ise, üzüm alan şempanze diğer şempanze de üzüm alana kadar kendi üzümünü yemeyi reddediyor.
İnanılır gibi görünmeyebilir, ya da bireyci liberal safsatalara fazla ikna olduysanız inanmak da istemeyebilirsiniz, ama deneylerin sunumunu şu Ted Talks videosundan izleyebilir ve okuyabilirsiniz.
Görüldüğü üzere adalet, insanın uygarlaşma sürecinde düşünerek geliştirdiği felsefi bir kavramın çok ötesinde, evrimsel köklere sahip. Hatta uygarlaşma sürecimiz adaleti değil, adaletsizliği doğurdu. Henüz bir uygarlığa sahip değilken ve küçük kabileler halinde hayatta kalmaya çalışıyorken birbirimize adil davranmak zorundaydık. Ama uygarlık geliştikçe bir noktada insanın insanı sömürdüğü toplumsal yapılar kuruldu ve sistemik bir adaletsizlik yerleşik hale geldi.
Dolayısıyla adalet çok karmaşık ve bugün kullanıldığı biçimiyle çelişkilerle yüklü bir kavram. Bu çelişkiler, insanların adalet duygusunu sürekli baskılıyor, aşındırıyor ve çarpıtıyor.
Gelin, inceleyelim…
***
İnsan adalet duygusuyla doğar ve içinde yaşadığımız toplumsal düzenin adil olmadığını yaşayarak öğrenir. Yani sadece fiziksel değil duygusal anlamda da düşe kalka büyür ve hayatın adaletsizliğine maruz kaldığı ölçüde, adalet duygusu örselenir. Hemen her yetişkin insanın çocukluk anılarında, bizzat maruz kalınan ya da başkalarının maruz kalmasına şahit olunan adaletsizliklerin açtığı duygusal yaralar bulunur. Biraz düşünürseniz siz de mutlaka kendinizinkileri hatırlarsınız.
Ne var ki, nasıl sürekli aynı yerimizden yaralanırsak bir süre sonra vücudumuzun o bölgesi hissizleşir ya da nasır tutarsa, aynı şey adalet duygumuza da olur. Hayatın, bilhassa da maddi yaşantının her hücresine işlemiş olan adaletsizliğe sürekli duygusal tepkiler vererek yaşayamayacağımız için onun varlığını kanıksar; salt kendimizi (ve genelde sevdiklerimizi) adaletsizlikten korumaya ve kurtarmaya çalışırız.
Ve tuzağa düşeriz.
Çünkü adaletsizlik, aynı maddi zenginlik gibi, toplumun olağan işleyişinden üreyen ve bireyler arasında eşitsiz........© soL
