Barışın kaybedeni olmaz mı?
Öcalan PKK’nin doğuşunu Soğuk Savaş ve reel sosyalizm zeminine yerleştirirken haklıydı. 2. Dünya Savaşı sonrasında dünyanın herhangi bir coğrafyasındaki herhangi bir ulusal kurtuluş mücadelesinin ya da sömürgeciliğe karşı verilen herhangi bir savaşın sosyalizmle ve Sovyetler’le dirsek teması içerisinde olmaması mümkün değildi çünkü.
1950’lerden itibaren Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya, Afrika’dan Uzak Asya’ya uzanan bir genişlikte dünyanın her yerindeki bu tür mücadele ve savaşlar sosyalizme yaslandı, arkasında Sovyet desteğini gördü. Karşılarında ise bütün zorbalığı ve acımasızlığıyla ABD’nin başını çektiği Batı bloğu vardı; emperyalizm sömürgeciliğin mirasını devralmış durumdaydı çünkü.
PKK de 1970’lerin sonlarına doğru bu konjonktürün içine doğdu. Manifestosunun adını THKO’nun “Türkiye Devriminin Yolu” adlı metninden esinle “Kürdistan Devriminin Yolu” olarak koydu, hedefini de “bağımsız, birleşik, Marksist-Leninist Kürdistan” olarak belirledi.
1990’ların başında reel sosyalizm yıkıldı, Sovyetler Birliği dağıldı; bu sadece Öcalan’ın bilinçli bir tercihle vurguladığı gibi “iç nedenlerle” söz konusu olmadı elbette. Kapitalist-emperyalist blok, sosyalizme karşı küresel ölçekte çok boyutlu bir yıkım savaşı verdi ve sosyalist blok içeride aşılamayan sorunlarla birlikte bu yıkım savaşına direnemedi.
Neyse, meselemiz reel sosyalizm tartışması değil. Öcalan’ın PKK üzerine yazdıklarını anlamaya çalışıyoruz. Öcalan’ın mektubu basitçe bir silah bırakma ve kendini feshetme çağrısının çok çok ötesine geçiyor, bizzat kurucusu olduğu ve hem teorisini hem pratiğini kendisinin yarattığı PKK’ye dair bir reddiye metni olma niteliği taşıyor; PKK’nin doğuşuyla ilgili söylediklerini de bu reddiye içerisine yerleştirerek anlamak gerekiyor.
Öcalan, PKK’nin doğuşunu anlatırken çizdiği dünya tablosuyla ve PKK için kullandığı “teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır” ifadesiyle, aslında örgütün bir tür zorunluluğun eseri olarak ve daha baştan yanlış doğduğunu söylemiş oluyor.
Devamında söyledikleri ise başkaları tarafından söylense Kürt hareketinin asla kabul etmeyeceği ve söyleyenleri Kürt düşmanlığıyla, ulusalcılıkla, milliyetçilikle vs. suçlayacağı ağır ifadeler içeriyor. Öcalan PKK’nin reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte kendini aşırı tekrara düştüğünü ve varoluşsal bir anlam kaybına uğradığını öne sürüyor. Yani Öcalan’a göre PKK yaklaşık 35 yıldır varlığının anlamı olmayan ve kendini tekrardan öteye gidemeyen bir örgüt.
Devamında ve iç siyasetle ilgili söylenenler ise çok daha ilginç. Öcalan’a göre 90’lı yıllarda “ülkede kimlik inkârının çözülüşü” ve “ifade özgürlüğünde sağlanan........
© soL
