Okumanın Dikenli Yollarında
“Eğlencenin en asili okumaktır ya da en asilleştiricisi” diyor Cemil Meriç. Yüce duygulara, kendi derinliğimize doğru bir yoldur, yola çıkıştır, yol üzerinde dinlene dinlene ağaçları görmek, çamların ve yaseminlerin kokusunu içimize çekmek, tazelenmektir okumak.
Okuduğumuzda çoğalırız, sağalırız, güzelleşiriz, diriliriz. Her şeyden önce dinleriz, dinlemeyi öğrenmek demektir okumak. Dinleyen insan kibirli olmaz, kesin hükümlü olmaz, anlamaya çalıştıkça genişler, genişledikçe bütünlüklü bakar hayata… Ancak okuduğumuzda yobazlığa papuç bırakmaz, bir elbise gibi giyindiğimiz kimlik çaputlarını sorgulamak gücünü bulur, kendimizi keşfetme serüvenine çıkmaya cesaret ederiz.
Seviniyorum, karşıma çıkan etiyle kemiğiyle insani olanı yazan ama “bizim mahalle”de ötelenmiş, üstü çizilmiş, damgalanmış yazarlar var. Sürgit kısır bir döngüde, dolap beygiri gibi dolaşmak da bir yol ise de ben biraz başımı gözümü yara yara bilmediğim yollara sapmayı, düşmeyi, oramı buramı kanatmayı, belki de dayak yemeyi göze alıyorum bu keşif sürecinde.
Ve okumak dostluk kurmak; “dostlarım”dan mutluluk duyuyorum. Bu durum hem yazanı hem yazılan kahramanı, yazıya konu olan durumu pıt diye orta yerde yadsınamaz bir gerçeklik olarak elime verince gözümü kaçıramıyor ve inadına içine, derinine bakmak, onu çözmek istiyorum.
Kitapların âsude dünyasına iltica eden bir entelektüel Cemil Meriç ancak öylesine kışkırtıcı, çarpıcı ve içten ki her koşulda diriltici ve harekete çağırıcı bir etki bırakıyor üstümde. Statükoya meydan okumaya davet ediyor, ortalama ile bir derdi var (Bizim de olmalı). Benzer bir huysuzluğu Nurullah Ataç’ta da bulmuştum. Şimdi bu satırları yazarken Ataç’ı hatırlamam boşuna olmasa gerek.
“Kitaplar bir limandı benim için. Kitaplarda........
© soL
