menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bugünün Romanı

37 6
10.08.2025

Ahmet Büke’nin “Kırmızı Buğday” romanında, hemen birinci bölümde, romanın başında, Çanakkale’ye İngiltere’nin sömürgelerinden savaşması ve ölmesi için getirilen köylü çocuğu ile tütünsüz reaya Arap Ali arasında dokunaklı, derin, şiirsel ve epik bir sınıf kardeşliği bağı romancının sözü olarak omurgaya çakılır. Her ikisi de “yatmış ekin” i bilir, ona üzülür, kışa açlık çekecek çor çocuk için kahrolur. Birleşik Donanma’da karaya işgal etmek üzere inmek için bekleyen bin beş yüz askerden biri olan kumral çocuğu deniz tuttuğundan kumral asker tek lokma yiyemez, kumanyasını arkadaşına verir. Oysa Birleşik Krallık bu kurbanlık kuzuları karaya indirmeden –siz ölüme göndermeden diye okuyun- hemen önce taze kahve, sıcak yemek, domuz pastırması, sosis, patates, yağda pişmiş yumurta ile beslemiştir.

“Elini usulca ekmek torbasına uzattı. Memleketinden ayrılırken bir avuç buğday kellesini çantasına atmıştı. Son kalan dolu başağı parmaklarıyla buldu. Hızlıca koklayıp yakasına taktı.”

Yakasına buğday başağı takan kumral genç ile Arap Ali savaş meydanında rastlaşmış mıdır ki?

Kim bilir? Okuyun. Ancak yakasına buğday başağı takmış küçük asker, benim usuma karanfilleri, oradan da “Karanfil Devrimi”ni getirdi. İmge bu… Durmadı usum, bir de Melih Cevdet Anday’ın o muhteşem şiirine götürdü beni: Anı. Kimin anısına yazılmış, yanık yanık kokan karanfil kimi söylüyor, bakabilirsiniz. Serbest çağrışımla, kişisel tarihimin bam telleri akıp giderken aslında Melih Cevdet’e değil de İlya Ehrenburg’un şiirine doğru çağıldamışmış meğer. Hüzünlü… “Paris Düşerken”in yazarı Ehrenburg yazmış bu şiiri: Oğullarımızın Oğulları

“Oğullarımızın oğulları şaşıracaklar

Tarih kitaplarını karıştırırken:

1914… 1917… 1919…

Neler çekmişler. Zavallıcıklar!

Yeni bir çağın çocukları savaşları okuyacak;

Yazarların, generallerin adlarını öğrenecekler,

ölülerin sayısını

Tarihleri öğrenecekler.

Siperlerin üstünde ne güzel kokardı güller,

Bilmeyecekler.

(…)”

Tekrardan zarar gelmez.

Edebiyat toplumsal her tür, olay ve olguyu yansıtan kocaman bir aynadır. Bir yandan yansıtır bir yandan da kendini sözü edilen nesnellikten doğru yeniden kesip biçer, kurar ve çatar. Bu karşılıklılık içinde sözünü söylerken inşa ettiği dünya aslında yazarın penceresinden kurduğu bir evrendir. Bu evrende toplumsal sorunlar, ideolojiler,........

© soL