Aslolan Yeni-Osmanlı
Aylardır kamuoyu iktidarın niyetini çözmeye çalışıyor. Gide gele ancak mantık çelişkilerine ulaşılıyor. Deniyor ki, madem “süreç” var, kayyum atamak da neyin nesi? Madem yumuşama olacak, gözaltılar, tutuklamalar niye? Madem barış gelecek, operasyonlar neden sürüyor? Madem barış sağlanacak, savaş dilinin yerine bir barış dili lazım değil mi? Madem, madem…
Bu yüzeydeki çelişki, denklemin baştan yanlış kurulmasından kaynaklanan bir görüntüden ibarettir. İktidar, sanıldığı gibi barışa falan yönelmiş değil, dolayısıyla ortada çelişki değil muazzam bir tutarlılık var. Açmaya çalışacağım.
Ama konunun bir başka yönü var. İktidarın siyaset üreticisi ve uygulayıcısı olan çok sınırlı bir nüfus dışarıda bırakılırsa, bütün toplum, yanlış denklemi kabullenmiş durumda. Geniş kitlelerin şifre çözmekle uğraşmak yerine genel algılarla hareket etmesi gayet normaldir. Bahçeli’nin elini uzatıp ağzını açtığı ilk günden beri, ortada bir toplumsal algı vardır ve buna göre “madem süreç var, ortamın yumuşaması beklenir.”
Bu beklentinin karşılanmamasının, iktidar blokunun toplumsal desteğine darbe vurması ise kaçınılmaz. Üstelik toplumun geneli yoksullaşma nedeniyle iktidara tepki biriktirmekte, en azından soğumaktadır. Dahası var; yoksullaşmanın üstünü örtmeye kalkan yetkililerin mesajları halkla dalga geçmekten ibarettir, kimseyi inandırmamaktadır. Türkiye gerginlik yorgunudur ve iktidar bu kez gerilimin artmasının sorumluluğunu kimseye yıkabilecek durumda değildir. Ortada ne Ergenekoncu var, ne cemaatçi…
Ancak, başa dönersem, iktidarın davranışlarında tutarlı bir bütünlük var. Çünkü maksat barış, yumuşama, “süreç” falan değil. Zaten bunların zerresi olsa, “Geliniz, silahlarınızı öldürülmeden önce siz kendi iradenizle bırakınız” diye bir laf edilebilir miydi? İktidarın sözcüsü Bahçeli bunu da söyledi!
Elbette bu son mesajın gerçek durumu tam olarak yansıttığını da düşünemeyiz. Geri planda pekâlâ müzakereler sürüyor olmalı. Baksanıza, silah bırakacak olanların hangi ülkelere gidebileceği bile basına sızdırılıyor. Demek ki, hükümetin Rojava’yı ezip geçme tehditleri de, Kürt siyasetçilerin şiddetli protestoları da, halkın işin içinden çıkamaması, göz gözü görmemesi için atılan sis bombalarından ibaret. Çünkü ne Ankara’nın sözü ABD’ninkinden üstündür, ne Kürt hareketi kapıyı vurup çıkabilir.
Ne de sermaye........
© soL
