Yaşananlar hukuk ve yargıyla açıklanamaz
Sermaye sınıfının, siyasal iktidarının, gericiliğin treni ilerlemeci ve aydınlanmacı Cumhuriyeti ve niteliklerini yıkmak için yıllardır istasyonlarda dolaşıp durdu. Demokrasi yanılsamasına, siyasal iktidarın adaletsiz hukukunu biçimlendirdiği seçimlere sıkışıp kalanlar seyrettiler; “hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı” diyerek düzenle uzlaştılar. Şimdi trendekiler aynı sözcüklere sığınıyor.
Her üretim ilişkisinin kendi devletini ve hukukunu yaratacağını bilenler, akılların hukuk ve yargıya teslim edilmeyeceğini de bilirler.
Son dönemde yaşananların düzenin hukuku ve yargısı içinde çözümleneceğine inanmak yanılsamalardan biri. Aklı evveller hemen çözüm üretimine girdi. Krizi çözmek için Anayasa’nın cumhurbaşkanının adaylık maddesinde değişiklik öneriyorlar. Cumhurbaşkanı adaylığı için “kırk yaş”, “yükseköğretim yapmış olma” ve “bir kimsenin en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilme” koşullarının kaldırılmasının krizi çözeceğini söylüyorlar. Hep aynı tablo: Krizi çözmek için yeni anayasa tuzağı…
Sömürücü düzenin iç çelişkileri ve kavgaları kimi zaman kızışıyor ama bir şekilde yolunu buluyor. İç çelişkilerine emekçileri uzlaşmacı rolüyle yerleştirdikçe de keyifleniyorlar. Düzen adına açıldığı sanılan her yol sonunda emekçilerin savaşımlarının kırılmasına, susturulmasına, baskılanmasına yöneliyor.
Halkın, seçimden seçime değil, yaşamın her anında ve alanında karar alma süreçlerine katılımının gerçekleştirilmediği toplumda gerçek demokrasi olur mu?
Sömürücülerin iradesi olan hukuka üstünlük yüklenebilir mi? O hukuka uyan yargı bağımsız olabilir mi?
Bir sonuç olan adaletin, eşitsizliğin üzerine basarak yaşatılmaya çalışılması sömürünün yaşatılmasına destek........
© soL
