Hangi yeni, ya da yeni mi?
Kasım 2002’den bu yana kesintisiz iktidarda olan bir siyasal partinin sıklıkla vaatte bulunması 22 yılı aşan sürenin de değerlendirilmesi oluyor bir yerde.
Ne çok İmam Hatip okulu, ne çok üniversite açıldı… Sendika sayısı çoğaldı. Siyasi parti sayısı çoğaldıkça çoğaldı, 2025 Ocak ayında 174 siyasi partili kocaman bir ülkeyiz. Meclis’te o kadar yok tabii. Seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesi işe yaramadı. Milletvekillerinin partilerinden istifaları, başka partilere geçmesi de zirvede. Kanunların görüşülmesi ve kabulünde katılmayan milletvekillerinin katılanlardan çok olması da alışkanlık haline geldi. İşlevsiz Meclis mi desek, AKP ve ortaklarına teslimiyet mi desek, ne desek? “Muhalefet olarak katılsak da kanun kabul edilecekti” demiyorlar mı? Meclis olmanın tüm özelliklerini, niteliğini parmak sayısına sıkıştıracaksanız o zaman genel seçimlerde çoğunluğu alan siyasal parti meclisi oluşturur deyiverin olsun, bitsin.
Tarikat ve cemaatler de büyüdü, bölüne bölüne çoğaldı. Ama sayılsal çoğalmadan çok ekonomik ve siyasal olarak şirketlerle, dernek ve vakıflarla, devlet içinde kadrolaşarak palazlandılar. Laiklik Anayasada nitelik olarak kaldı. Laik eğitim piyasanın elinde. Özelleştirmeler ve acele kamulaştırmalarla yağma ve talan tavana vurdu. Uyuşmazlıklar arttıkça arabuluculuk konuları çoğaldı. Mahkeme koridorları daha çok doldu. Meclisin gericileşmesine yargının güdümleşmesi eklendi. Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığı sermayenin iktidarına ve siyasal iktidara demir attı. Soruşturma, kovuşturma, gözaltı ve tutuklamalar halkı suskunluğa itti, uyumlaşma ve uzlaşma çoğaldı.
Rant ve kâr yükselirken yedek işgücü olan işsizler........
© soL
