menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

6 Şubat karanlığı

14 7
06.02.2025

Anayasaya bakarsak “yaşama, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme”den “sağlıklı ve düzenli kentleşme”ye, “kamu ve toplum yararı”ndan “sağlıklı ve dengeli” bir çevrede yaşama hakkı”na, “şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten planlama”dan “konut ihtiyacının karşılanması”na kadar geniş bir alanda “insan haklarına saygılı”, “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunun” sağlandığı “doğanın korunduğu” bir düzenin içinde yaşamamız gerekiyor.

Arsa, altyapı, plan, proje, inşaat, dönüşüm, yasa ve yönetmelik, ruhsat, idari işlem, akçalı kaynak, her aşamada denetim, yargılama gibi çok yönlü iş bütünlüğü bir yandan mülkiyet hakkı, girişim ve sözleşme özgürlüğü kapsamında özel kesimin alanına girerken bir yandan da devletin amaç, görev ve sorumluğunu içeriyor.

Bu yaşamsal bütünlük elbette doğal ya da olağan dışı durumlar sonucu ortaya çıkması olası afetlerin önlenmesi ve kayıpsız/yıkımsız ya da en az kayıpla/yıkımla giderilmesi için “risk yönetimi ve sakınım planlaması”nı gerekli kılıyor. Bu gereklilik yerine getirilmedikçe de Erzincan, Varto, Marmara, Van, Soma, Kartalkaya gibi adları veya 6 Şubat gibi tarihleri sıralamak, afetler yinelendikçe öncekileri anmak arasında sıkışıp kalıyoruz.

Yeni yönetimsel ve denetimsel örgütlenme arayışları, hukuksal önlemler, kime adalet getirdiği belli olmayan kimi yargı kararları, araştırma ve incelemeler, akademik çalışmalar, devasa bir çalışma ürünü var ama hiçbiri felaketlerin önüne geçemiyor. Patronların isteğiyle imar bütünlüğünü bozan yasal el atmalarla, imar planları değişimleriyle, imar barışı adı verilen imar aflarıyla paramparça edilen hukuksal önlemler bir yandan da plan ihlallerinin, hukuk dışı uygulamaların, kaçak yapılaşmanın yolunu açıyor.

“Yapı”sından üst yapı kurumlarına, hukukundan devletine, ekonomisinden politikasına kadar tüm düzenin sömürücülere teslim edildiği;........

© soL