menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Podcast çeken Amerikalı bir gazeteci, 19 yıl önce örtbas edilen bir katliamı nasıl gün yüzüne çıkardı?

12 1
31.08.2024

“Filler tepişir, çimler ezilir. Bu hikayedeki çimler benim ailemdi.”

Iraklı genç avukat Khalid Salman Raseef, 19 Kasım 2005’te Irak’ın batısındaki 50 bin kişilik Arap Sünni kenti Haditha’daki küçük hastane morguna girdiğinde hissettiklerini 19 yıl sonra bu cümleyle anlatmıştı. Khalid’in çok zor bir görevi vardı. 24 Iraklı sivilin cesedine bakacak ve kimliklerini teşhis edecekti. Khalid sadece Haditha kent konseyinin üyesi ve şehrin önemli kanaat önderlerinden biri olarak hastanede bulunmuyordu. 19 Kasım sabahı yaşanan korkunç bir katliam sırasında Amerikan askerleri tarafından evi basılan kız kardeşi Asma’yı arıyordu.

Teker teker ceset torbalarını açmaya başladı: Khalid’in 66 yaşındaki halası Khamisa, 76 yaşındaki amcası Abdulhamid, 32 yaşındaki kardeşi Asma ve eşi Jahid, Asma’nın 4 yaşındaki oğlu Abdullah, komşuları Yunus ve eşi Aida, Yunus ve Aida’nın 8 yaşındaki oğlu Muhammed Yunus, 14 yaşındaki kızları Sabaa, 5 yaşındaki kızları Zeynep, 3 yaşındaki kızları Ayşe. Ve bir başka yan evde kalan 4 erkek kardeş: Jamal, Marwan, Qahtan ve Chasib.

Teker teker ceset torbalarını açan Khalid, tam 24 silahsız sivil Iraklı’nın cansız bedeniyle karşılaşmıştı. Bazısının sırtına, bazısının yanaklarına kırmızı kalemle 1’den 24’e numaraları yazılmış, neredeyse hepsi kafalarından hedef seçilerek vurulmuştu. Katledilen Iraklıların en yaşlısı 76, en genci 1 yaşındaydı.

Khalid, ailesinin neden ve nasıl öldürüldüğünü bilmiyordu. Fakat bildiği tek bir şey vardı. 24 sivili 19 Kasım 2005 günü sabah 7’de 3 evi teker teker basan Amerikalı askerler katletmişti. Haditha’nın en saygı duyulan kişilerinden biri olan hukukçu Khalid’in dünyadaki diğer meslektaşları gibi dava açabileceği, Amerikalı askerlerden hesap sorabileceği, resmi bir açıklama veya özür talep edebileceği, ailesini katledenlerin kelepçelendiğini görebileceği bir imkanı yoktu. Irak’ın ABD tarafından işgal edildiği, olağan hukukunun askıya alındığı olağanüstü bir zamanda yaşıyordu. Fakültede öğrendiklerini değil, koşulların dayattıklarıyla yetinmek zorundaydı. Elinden gelen sadece kentin ileri gelenleriyle toplanmak, taleplerinin sıraladığı bir mektup yazabilmek ve bu mektubu Amerikan üssüne götürebilmekti.

Amerikan ordusu ise bu katliama karışan askerlerini medyanın baskısıyla önce soruşturdu, ardından yargıladı, günün sonunda bu katliama bulaşan hiçbir asker cezaevine girmedi, suçlamaların hepsi teker teker düşürüldü.

Her ne kadar 1968’de Amerikalıların 500 silahsız Vietnamlı köylüyü katlettiği My Lai katliamına benzetilse de Haditha’da yaşanan katliam Amerikan kamuoyunun hiçbir zaman bir numaralı gündemi olmadı. Zira Abu Ghraib hapishanesindeki işkenceyi gözler önüne seren fotoğraflar gibi bir tetikleyici delil ortada yoktu. Yıllar sonra New Yorker’ın çalışkan muhabiri Madeleine Baran’ın ortaya çıkaracağı ses kaydında dönemin Deniz Piyade Komutanı General Michael Hagee’nin övüneceği üzere ordu Haditha katliamının fotoğraflarını saklamayı başarmış, böylece kamuoyu ve medyanın tepkisinin artmasının önüne geçmiş, 24 sivili katleden deniz piyadelerini hapse girmekten kurtarabilmişti.

Katliamın hemen ardından Amerikan askerleri tarafından olay yeri inceleme amacıyla çekilen bu fotoğraflar, hem 24 sivilin nasıl katledildiğini ortaya koyuyor hem de meşru müdafaa hakkı kapsamında terörist kovaladıklarını iddia eden Amerikan askerlerinin “resmi hikayelerini” yerle bir ediyordu.

Nitekim bu fotoğraflar 19 yıl boyunca Pentagon arşivlerinde saklı kaldı. 24 sivili katleden hiçbir asker hapse girmedi. Çoğu kadın ve çocuk 24 Iraklı’nın hesabı sorulmadı. 19 sene sonra bu fotoğrafları ortaya çıkaran ne vatandaşlarının hesabını sormak isteyen Irak hükümeti ne de Irak’ta işlenen bu savaş suçuyla yüzleşmek isteyen Amerika oldu.

Amerika’nın en başarılı podcast yayıncısı ve The New Yorker’in popüler araştırmacı gazetecesi Madeleine Baran ve 15 akrabasını kaybeden Iraklı avukat Khalid Salman Raseef el ele verdi, 19 yıldır örtbas edilen bir katliamın bütün dehşet verici detaylarıyla gün yüzüne çıkardı. Sadece bununla da yetinmediler. Amerika’nın en çok dinlenen podcast serilerinden birinde sıradan bir Amerikalı’nın ilgi duyacağı şekilde katliamı anlattı, tanıklıklar, resmi belgeler ve kayıtlarla adeta sivil bir mahkeme kurarak yaşananları bütün dünyaya tane tane aktardılar.

19 Kasım 2005 sabah 7.15’te Amerikan askerlerini taşıyan zırhlı bir araç yola saklanan uzaktan kumandalı bir patlayıcı ile hedef alındı. Aracı süren Amerikalı asker araçtan fırladı ve olay yerinde hayatını kaybetti, 2 asker yaralandı.

25 yaşındaki ekip lideri Wuterich, olay yerine yakın olan bir taksiyi durdurdu ve içerisinden çıkan taksici ve dört üniversite öğrencisi genci silahsız olmalarına rağmen katletti.

Wuterich daha sonrasında çıktığı canlı yayında, Iraklı gençlerin ellerini kaldırıp diz çökmedikleri için tehlike arz edebileceğini, patlamayla ilişkili olabileceklerini düşünerek vurduğunu belirtmişti. Wuterich’in iddiasına göre kendilerine doğru ateş açıldığını duydu ve bunun da 150 metre yakınlarında bulunan bir evden geldiğini düşündü.

Böylece Wuterich ve emrindeki askerler böylece hemen yakındaki bir eve girdi. Askerlerin ilk verdikleri ifadelere göre askerler art arda 3 eve girerek kendilerine ateş eden El-Kaidecileri kovalamış, bu sırada çatışmada hedeflerini tam olarak görmeden vurmuş, en son girdikleri evde ise küçücük bir odada silahlı erkekleri görmüş ve kendilerine ateş açmadan bu saldırganları da etkisiz hale getirmişti.

Askerler meşru müdafaa olarak gördükleri “operasyonlarını” sonlandırıp........

© Serbestiyet


Get it on Google Play