menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

68’in ruhu, Gazze’nin gölgesi: Demokratların “sandalye fırlatmalı” kurultayı

26 2
17.08.2024

Hiç şüphesiz 1968 seçimlerinin en ilgi çeken başkan adaylarından biri 66 kiloluk evcil bir domuz olan Pegasus’tu. Elbette Amerikan anayasasına göre, domuzların başkan adayı olma şansı yoktu. Fakat Vietnam’ın işgaline karşı çıkan genç Amerikalılar savaşı destekleyen Demokrat Parti yönetimini protesto etmek amacıyla partinin başkan adayının belirleneceği 1968 Demokrat Parti Kurultayı öncesinde kamuoyunun ilgisini çekmek istemişti. Bu ilginç eylemin fikir babaları savaş karşıtı gençlerden oluşan ve kendilerine “yippie” diyen Uluslararası Genç Parti’nin komedyen Abbie Hoffman gibi önderleriydi. Yippie’ler Pegasus’un diğer bütün adaylar gibi Gizli Servis tarafından korunmasını ve Beyaz Saray’dan dış politika hakkında bilgilendirme almasını talep etmişti. Yetkililerin cevabı ise Pegasus ve “ekibini” adaylık açıklaması sırasında gözaltına almak olmuştu.

Savaş karşıtı gençlerin tepkilerini her ne kadar komik bir siyasi piyesle göstermiş olsa da 1968 Amerika için oldukça gergin bir dönüm noktasıydı. Amerika’nın Vietnam’daki asker sayısı da kayıpları da sivillere yönelik saldırıları da artmıştı. John F. Kennedy’nin suikaste uğramasının ardından başkanlığa yükselen ve siyahlara yönelik ayrımcılıkların kaldırılması gibi önemli reformlara imza atan başkan Lyndon B. Johnson, Vietnam nedeniyle oy kaybediyordu. Nitekim New Hampshire eyaletinde düzenlenen önseçimde savaş karşıtı başkan aday adayı Senatör Eugene McCarthy’i sadece 7 puanla geçerek birinci olmuş, bu önseçimin hemen ardından azınlıklar, sendikalar ve savaş karşıtları arasında popüler olan Robert F. Kennedy de başkan adaylığını açıklayarak yarışa girmişti.

Anketlerde giderek geriye düştüğünü gören Johnson, sürpriz bir kararla önseçimin ilk günlerinde başkan adaylığından çekildiğini açıkladı. Fakat sular durulmadı. 4 Nisan’da ülkenin en önemli siyah hak savunucusu Martin Luther King, beyaz bir ırkçı tarafından katledildi. Ülkenin dört bir yanında isyanlar çıktı. Savaşların ve suikastlerin gölgesinde halkı sakinleştirebilecek nadir isimlerden biri Robert F. Kennedy’di.

King’in öldürülmesinin ardından siyahların yaşadığı yoksul bir mahallede bir kamyonun kasasına çıkmış Amerika’yı itidale çağırmıştı:

Bu zor günde ABD’nin nereye doğru gittiğini cevaplamamız lazım. Bugün siyahsanız, öfkeyle, acıyla, intikamla dolu olabilirsiniz. Ülkemiz siyahlarla beyazların karşı karşıya geldiği korkunç bir kutuplaşmaya doğru gidebilir. Birbirimize nefretle bakabiliriz. Ya da Martin Luther King’i anlamaya çalışabiliriz. Ülkemize yayılan bu kan gölünü, şiddeti, sevgi ve tutkuyla değiştirebiliriz. Bu ülkede yaşayan beyaz ve siyah insanların çoğunluğu birlikte yaşamak, yaşam kalitelerinin yükselmesini, bu topraklarda yaşayan herkes için adaletin tecelli etmesini istiyor.”

Robert F. Kennedy gerçekten yetenekli bir siyasetçiydi. Abisi John F. Kennedy tarafından genç yaşta Adalet Bakanı yapılan Robert Kennedy, Martin Luther King gibi siyah aktivistlerle yakın ilişki kurarak ve insan haklarını savunarak birçok insanın kalbini kazanmış, Güney Afrika’ya giderek Apartheid rejimini sert bir şekilde eleştirmiş, yoksullara destek programlarını savunmuş, sermayenin tepkisini çekmişti. Robert Kennedy, halkta karşılığı olan bir aileden gelen beyaz liberal bir Katolik olarak bugüne kadar hiçbir siyasetçinin gitmediği mahallelerde kampanya yapmış, kimsenin elini sıkmadığı sol, sosyalist aktivistlerle, yoksullarla birlikte çalışmıştı. Bu nedenle de normalde oy kullanmaya gitmeyen birçok kesimi sandığa taşımış, California’da yoksulların, azınlıkların oyuyla F ile önseçimi kazanmış, yoksulların evlerinin duvarlarına resimleri asılmaya başlamıştı.

Fakat Robert F. Kennedy yaptığı ne yaptığı itidal çağrısının ne de başarılı kampanyasının sonuçlarını göremedi. Martin Luther King suikastinden 2 ay sonra aynı kaderi paylaştı ve Kennedy’in 1967’deki 6 Gün Savaşları’nda İsrail’i desteklediği gerekçesiyle öfkelenen Hıristiyan bir Filistinli tarafından suikaste uğradı.

Başkan adaylığını kazanmaya en yakın savaş karşıtlarından birinin katledilmesi gençlerin öfkesini daha da arttırmış, gözler Demokrat Parti’nin 1968 seçimlerindeki başkan adaylığını belirleyeceği Chicago Kurultayı’na dikilmişti. 13 senedir kentin belediye başkanlığını yapan Demokrat Partili Richard J. Daley için bu kurultay çok önemliydi. Hem kendisini hem de şehrini önplana çıkarmayı, gücünü büyük bir “şovla” bütün ülkeye duyurmayı planlıyordu.

Daley için bu şovu bozabilecek her türlü gösteri tehlikeliydi. Nitekim daha önce verilen gösteri izinlerini iptal etti, gazetecilerin kurultayın dışındaki gösterileri canlı yayınlamasına izin vermedi. Ülkenin dört bir yanından gelen gösterici gençleri, 12 saatlik vardiya ile nöbetleşe çalışan 12 bin kent polisi, 12 bin asker karşıladı. Polisler kurultayın düzenlendiği salona ve delegelerin kaldığı otele yürümek isteyen gençlere çok sert müdahale etti, 3 gün süren kurultay boyunca 650 gösterici gözaltına alındı.

Daha sonrasında federal hükümet tarafından görevlendirilen resmi bir araştırma komisyonu gösterilere “polis isyanı” adını vermişti. Raporu yazan yetkililer haksız sayılmazdı. Kentin otoriter belediye başkanı Daley’in emirleriyle gaza gelen polisler, bütün kameraların önünde savaş karşıtı gençleri ölesiye dövmüş, çatışmaların alevlenmesini sağlamıştı, orantısız bir güç kullanmıştı.

Columbia Üniversitesi’nde başlayan 1968 savaş karşıtı kampüs gösterilerinden tecrübeli olan gençler de polis müdahalesi karşısında durmuyor, sokağa çıkmaya devam ediyordu. Göstericilerin girmelerine izin verilmeyen kurultayın da içi hareketliydi. İkinci kez aday olmayan başkan Johnson, başkan yardımcısı Hubert Humphrey’i desteklemiş, hiçbir eyalette önseçimi kazanmayan Humphrey partinin “delege ağalarını” ikna ederek adaylığı garantilemişti. Savaş karşıtı delegeler kurultay içerisinde gösteri düzenliyor, savaş yanlılarının konuşmalarını kesiyor, dışarıda yaşanan polis müdahalesini anlatıyordu. Kurultayın en dikkat çeken anı ise savaş karşıtı senatörlerden Aşkenaz Yahudisi Abraham Ribicoff’un kürsüden belediye başkanı Daley’i eleştirmesi ve “McGovern başkan seçilirse, Chicago sokaklarında olduğu gibi Gestapo uygulamalarını görmeyeyeceğiz” demesiydi. Oturduğu yerde öfkelenen Daley dudak okuma uzmanlarının tespitlerine göre “S*ktir git, *r*sp* çocuğu Yahudi, evine dön” diye bağırmıştı. Ribicoff ise kendisine öfkelenen kalabalığa “İşte gerçekleri kabul etmek ne kadar da zor” diyerek yanıt vermişti.

Kurultayın sonunda savaş karşıtları kaybetmiş Humphrey aday olmuş, göstericiler kameralar önünde ölesiye dövülmüştü. Bütün bu kargaşanın ardından “dirlik ve düzen” vaadeden Cumhuriyetçi başkan adayı Richard Nixon başkanlık seçimlerini kazanmıştı. Demokrat Partililer ise bir daha böylesine kaotik bir kurultay yaşamamak adına önseçim kurallarını değiştirmiş, delegelerin kendi eyaletlerindeki seçim sonuçlarına bağlı kalarak sandıktan çıkan adayı desteklemesinin zorunlu olduğu yeni bir sistem öngörmüş, günümüzdeki önseçim sistemini uygulamaya başlamıştı.........

© Serbestiyet


Get it on Google Play