menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Stil, mezar-ı metrûke ve barış

11 5
09.03.2025

Gündeme yerleşen bir ziyaret “dünden bugüne fotoğraf okumaları” babından süren yazı dizimde bu hafta değineceğim konunun başlığını, “Mekânın tarihiyle okunan fotoğraflar”ı da güncelledi.

Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan “toplumsal barış yolunda”, İmralı’da 64 yıl önce askeri darbeyle darağacında öldürülen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın ilk mezarlarını da ziyaret etti. Topkapı’daki “Anıt Mezar”a nakledilene kadar 29 yıl yattıkları o “uzak”, metrûk mezarlarını…

“Çiçek bölüş(tür)mek”…

Sırrı Süreyya Önder çöken mezarların bakımsızlığına sitem ediyor hemen. “İhtimam gerek” diyerek, sulhperver tavrını, hüsnüniyetini orada da sürdürüyor. Baktığı, gördüğü ve o mezardan “topladığı” şeyler de öyle. Kendi stiliyle, ince ince dokuyor kelimelerini yine:

“(Mezarlarda) hüdâinâbit (kendiliğinden biten, sahipsiz, kendi kendine yetişen) nergizler yetişmiş. Dedim ki bütün açıklığıyla, ‘Üç buket yapalım birini Sayın Erdoğan’a, birini Sayın Bahçeli’ye, birini de Sayın eşbaşkanlarımıza götürelim’.

Aldım, sonra mezar çiçeği, onun yarattığı çağrışımlar var. Yanlış anlaşılma olabilir. Pervin hanımla eşbaşkanlarımıza verdik diğerlerini bölüşüp evimize götürdük.” Ne kadar yakışmıştır o “barış evi”ne…

“Çiçek vermek, çiçek bölüş(tür)mek” de biyografisini, “hâl tercümesi”ni özetliyor zaten. Barışın da sembollerinden… Vietnam Savaşı’na karşı 1967’de Washington’da düzenlenen gösteride onu tüfeklerini uzatarak durduran askerlere elindeki çiçeği uzatarak direnen o genç kadının tarihe nakşolan fotoğrafı gibi. Hâl böyle olunca yazımın fotoğrafına eklediğim beyaz güvercinin “photoshop” marifetiyle olması beni rahatsız etmiyor. Çok yakışıyor.

Göstererek öğretmek

Toplumsal utancın abide-i mezarlarının köşe taşlarından 27 Mayıs 1960 darbesi de henüz bir insan ömrünü aşmadan “tarih olan” dramlardan… Tesadüf, bu haftaki yazımda da “fotoğraf okumaları”ma o günlerden devam edecektim.

Ama araya değindiğim “barış yolundaki” o ziyaret ve onun derin ve “duygusal” anlamı girdi. İyi ki… Bu vesileyle bir kez daha gündeme gelen zihnimdeki, gönlümdeki “Sırrı Süreyya fotoğrafı”na da değinebileceğim.

Bir insan barışa bu kadar yakışır, onca hoyratlığa, pervasız zorbalığa karşı toplumsal barış mücadelesini bu kadar mı yakışıklı sürdürür! Hem de siyasetteki “merkezi asık surat ekolü”nün Meclis’teki en nobran temsilcilerine bile gülümsemeyi göstererek öğreten, bazen eleştirileriyle de gülümseten “stili” ile… Hatta bazı isimlerin gülümseyebildiğini “Sırrı Süreyya videoları”nda gördüğümü bile söyleyebilirim.

“Stil tiradı”nın da fotoğrafı

Sırrı Süreyya Önder Charles Bukowski’nin her fırsatta yazılarıma sıkıştırdığım “Stil her şeydir, stil her şeye cevaptır” sözlerinin de gönlümdeki posterlerinden… Bukowski’nin öyle başlayan “stil tiradı”ndaki ikinci cümlesinin de yaşayan örneği:

“Stil… Sıkıcı veya tehlikeli bir şeye yaklaşmanın da yolu /Sıkıcı bir şeyi şık bir şekilde (stille) yapmak… /Tehlikeli bir şeyi onsuz yapmaktan daha iyidir /Tehlikeli bir şeyi şık bir şekilde, stille yapmak /Benim sanat dediğim şey budur işte.”

Sırrı Süreyya öyle de “sanatçı”… O “stil”in, o tehlikeli “sanat”ın, tebessümün, muhabbetin, iyiliğin, vicdanın ve öyle incelikli bir donanımla uzun soluklu bir mücadelenin de sırrına vakıf… Sırr-ı Süreyya. İkinci adının anlamıyla –tam- takım yıldız.

“Tehlikeli şeyleri stille yapmak sanattır”

Önder ve Buldan’ın barış yolculukları bir yana, Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın ilk mezarlarına ziyaretleri de tehlikeliydi elbette. Zira değineceğim “Menderes fotoğrafları”nın farklı düşüncedeki insanlara, farklı kamplara teması, etkisi de farklı. Nitekim “barış yolundaki” o ziyarete de sert tepkiler yükseldi sosyal medyadan.

Bir kısmı “bildik”, “doğuş”tan ama… Ülkenin, Kürtlerin yaralı tarihinde bazı tepkilerin temeli derindi de doğrusu. Velâkin o derin tarihi gayet iyi, ayrıntılarıyla bilmesine, ömür boyu mücadelesini vermesine rağmen Sırrı Süreyya Önder’in mezar başında yaptığı konuşmasında o konuda ufacık bir dokundurması bile olmadı.

Mezarların hâli nedeniyle incelikli sitemi devlete… Zira suçu-gerekçesi ne olursa olsun öyle âkıbetlere, sadece devletlû değil her türlü zulme, darağacı dâhil kendi deyimiyle her “intikam”a, “cinayet”e gönülden karşı.

“49”ların korkunç “aritmetiği”

Kürtlere eziyetin, şiddetin tarihinde 1960 darbesinden önce “Menderes dönemi”nde temelleri pervasızca atılan........

© Serbestiyet