menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Otomobil uçar gider

11 0
05.10.2025

“Lüküs hayat, lüküs hayat /Bak keyfine yan gel de yat /Ne güzel şey /Oh ne rahat”… Cemal Reşit Rey’in 100 yıl önce bestelediği bu operet, çocukluğumuzdan beri kulağımıza çalınan bir tür müzikal tekerleme aynı zamanda. Hatta hayal meyal Münir Özkullu sahneler, aranje fasıllar bile beliriyor gözlerimin önüne.

Sözleri Ekrem Reşit Rey’e atfedilse de “sözlü tarih”te dizelerin Nâzım Hikmet’e ait olduğu iddiaları da kuvvetli. Epey “sınıfsal”… İlk kez Cumhuriyetin 10. Yıl Kutlamaları’nda, 1933’de İstanbul’da sahnelenen operetin taş plağı da basılıyor. Cemal Reşit Rey ünlü “10. Yıl Marşı”nın da bestecisi.

Bilhassa İstanbul’da göze batan “lüküs hayat”ın başrolünde de aslında “sosyete” var. Lâkin “antagonist” güftesiyle zenginlerin apartmanlarına, mobilyalarına yağlıboya tablolarına, “aşçı”larına “uşak”larına, “mutfak”larına “kiler”lerine, “gündüz çayları”na “balo”larına, adalara-modalara-mayolara-motorlara, şampanyalara, çapkınlıklara ayrı ayrı dokunması az mesele değil. Hele 1930’ların “Büyük Buhran”ında… Direksiyonunun biraz sola çekiyorsa Ankara Devlet Tiyatroları’nda ilk kez 2019’da sergilenmesi bile mânâlı.

Motorize “lüküs hayat”

Operetin hemen girişine asılan motorize “lüküs hayat” manzarası da uzun hikâye… Bugün de kulaklarımı çın çın çınlatıyor. Yılların ezberiyle mırıldanıyorum: “İki tane otomobil /Biri açık biri değil”… Bu yazımda “züğürdün”, daha resmi hâliyle “açlık ve yoksulluk sınırında yaşayanlar”ın çenesini yoran, muhalif manşetleri donatan mevzunun cilalı-“pastalı” kaportası da oralardan zaten; devletlû lüks otomobiller…

Son yıllarda (yani 15-20 yıldır) hep güncel de… Mâlum, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ayağını yerden kesen “lüküs” dönemi yeni sona erdi. Altı yıl genel müdürlük de yaptığı başkanlıkta son sekiz yılını böyle eleştirilerle, haberlerle tamamladıktan sonra görevini tamamen duygusal bir konuşmayla devrediyor:

“Demek ki Diyanet İşleri Başkanlığı bizi sevmiş, biz Diyanet İşleri Başkanlığı’nı sevmişiz tekrar geri dönerek günü gününe, tamı tamına burada, peygamber varislerinin hizmet etmiş olduğu yerde (…) sekiz yıl hizmet etmek nasip oldu.”

İlk düğmeyi yanlış iliklersen…

Konuşmasının sonunda podyuma çıkan halefi Safi Arpaguş’a da cüppesini sarığını giydiriyor özenle. O da hafifçe elini öpüyor selefinin… Velâkin Erbaş cüppesinin düğmelerini iliklerken Arpaguş hareketleniyor, hemen araya giriyor, kalan düğmelerin hepsini hızla, ısrarla kendi iliklemeye çabalıyor.

Ben devir-teslimdeki bu çarpıcı andan da büyük, derin bir mânâ çıkarıyorum tabii. Hani “ilk düğmeyi yanlış iliklersen/ilikletirsen…” gibilerinden. Nitekim koltuğuna otur oturmaz kurumda iki dönemdir, 15 yıldır ayyuka çıkan “lüküs” makam araçları meselesine noktayı koyuyor. Herkeste bir coşku, heyecan.

İlk icraat… Devletin üst makamlarının önüne park etmesine pek alışık olmadığımız “yerli” TOGG sonunda çıkıyor Diyanet’in garajından. Hem de kırmızı kaynaklara göre… “Sahibinden hiç kullanılmamış” olduğu için ayrı bir ışıltısı da olmalı. Otomobillere mahsus o “yeni kokusu” da…

Kamuda niye kullanılmaz ki?

TOGG’un kamusal makamlarda kıtasal, zorunlu olarak kullanılmamasını da tuhaf karşılıyorum doğrusu. İki yıl önce Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, hatta selefi Nureddin Nebati de “zorunlu olacak” demişti ama durum ortada.

İzlediğim kadarıyla mesela Avrupa’da makam, kamu araçları genellikle kendi ürettikleri otomobiller zira. Alman’ı, İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı, Çek’i öyle… Maliyetinden öte “örnek olsun” meselesi belki.

Uzak Doğu’da da öyle. Çin Devlet Başkanı Hongqhi (Çince kırmızı bayrak) marka makam aracı kullanıyor misal. Bayrağını oradan sallıyor. Güney Kore Devlet Başkanı Hyundai’de, koca Japon İmparatoru, başbakanı Toyota’da…

Papaların devşirme........

© Serbestiyet