Öğretmenler ve Uç uç böcekleri
Sene 1997, Refahyol Hükümeti… Sınıf öğretmenliğine atanan genç kadın Ankara’nın Uzunbeyli Köyü’ne tayin oluyor. Başkentte “evli çocuklu” olduğu için hakkı olmasına rağmen “kura”da “Ankara’nın köyü” çıkınca rahatlıyorlar. Belli olmaz o işler. “Evli evinde” oturanı da tayin eder, sürerler, “köylü köyünde” yaşayanın da köyünü filan boşaltırlar.
Görev evraklarını almak için İl Milli Eğitim Müdürlü’ne gittiğinde şaşırıyor biraz. Zira “Uzunbeyli” deyince memurlar tuhaf tuhaf birbirine bakıyor. Yola çıktıklarında anlıyorlar acımayı andıran o bakışların mânâsını.
“Orda”-uzaktaki köyün öğretmeni
Meğer o köy eskiden Konya’ya bağlıymış. Sonradan Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan Komutanlık Karargâhı’nın da bir süre orada olduğunu öğreniyorlar. O günün yoluyla 170 kilometreden fazla. Polatlı’ya 120 km… Asfalttan stabilizeye oradan toprak yola, git git bitmiyor diyeceğim ama… Arabayla ilk gittiklerinde incele incele o uzun yol “bitmiş” aslında.
Yanlış yöne sapmışlar, sazlıkların arasında kalıyorlar. Bir tepeye çıkıp köyü oradan, uzaktan görüyorlar. “Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüz” tabii de… Şarkısındaki gibi “gitmesek de, kalmasak da, yatmasak da” değil bu kez. Hem gitmeli, hem kalmalı…
Zira hafta sonu Ankara’ya gelmek için bile önce minibüse, sonra o hatta bir sabah, bir de akşam uğrayan otobüse ulaşmak gerek. Aradaki yol için de oralardaki araçlara, Jandarma’ya rica filan gerekiyor. O serüvene bağlı olarak değişse de, üç saati aşıyor yolculuk.
Elde avuçtaki hediyeler…
Şirince, yeşilce bir köy o zamanlar. Öğretmenlerin kalacağı ev de küçük, dökük, sobalı iki bakla oda, nohut sofa. İşte o köyde “Anneler Günü” unutulmaz anıları da birlikte getiriyor. İlkokulda o gün aynı zamanda “Öğretmenler Günü” havasında. Öğretmen yarı anne…
Genç kadının etrafını çeviriyor çocuklar. Yanına utana sıkıla yanaşan bir kız çocuğu usulca mırıldanıyor: “Öğretmenim sana Anneler Günü hediyesi getirdim.” Sımsıkı kapalı avucunu açıyor. Bir Uç uç (Uğur) böceği! Dilek tutamadan havalanıyor. Öğretmenine yakıştırdığı ama alamadığı/bulamadığı boncuğa, yüzüğe, küpeye benzeyen tek şey o köyünde…
Diğer çocuklar da “yoldukları” çiçekleri getiriyorlar. Çanağının dibinden koparılmış, “kısacık saplı” kır çiçekleri… Bilemedikleri için çiçekleri öyle dibinden dibinden kopardıklarını sanıyor genç kadın. Sonra öğreniyor; çiçeğin sapını öğretmenlerine layık görmezlermiş.
“Gelin Böceği”nin düğünü
O kız çocuklarından bazılarının erkenden evlendirildiğini de duyuyorlar sonra. Çoğu vefalı zaten, arıyor belli günlerde. Hayatlarının dönüm noktalarında da arayıp büyüdüklerini “öğretmen anne”lerine haber veriyorlar.
Kaçı nereye kadar, nasıl devam edebildi okuluna, belirsiz… Kim bilir kaçının aklında o tekerleme: “Uç uç böceğim akşama düğün olacak /Annen sana terlik pabuç alacak…” “Gelin Böceği” de diyorlar zaten. O küçük böcek, tekerleme bitmeden kırmızı üstüne siyah benekli kır abiyesiyle uçup gidiyor. Karışıyor, kayboluyor “kısa saplı” kır çiçeklerinin arasında…
Hatıralar da cirmi kadar
Böceği bir “hediye” olarak öğretmenine veren kız çocuğu da büyümüş tabii, değişmiş dünyası. Öyle ki uzunca zaman sonra göçtüğü Ankara’dan Uzunbeyli’ye gittiğinde mırıldanmış: “Ne kadar küçükmüş…” Köyde kalan arkadaşı ise itiraz etmiş, biraz sitemkâr: “Senden sonra evleri, mekânlarıyla çok büyüdü köyümüz.”
Uç uç böcekli kızın ailesi Ankara’ya oğulları üniversiteyi kazanınca gelmiş. Kız da ilçeyken il yapılan sonra o da “üniversiteli” olan Ankara’nın yakınındaki bir yeri tutturmuş. O da bitiriyor, öğretmen olacak ama atanamamış hâlâ.
Her seçimde bir yandan “vaat sırası”nın onlara gelmesini bekliyormuş, bir yandan da AK Parti’nin gitmesini… İçindeki o düğümü de çözememiş. Nasıl çözsün? 2023’de KPSS A Grubu öğretmenlik sınavına 572 bin 19 aday başvurmuş. Ama atanamayanların sayısının 1 milyon........
© Serbestiyet
