Aşklar, nefretler ve fotoğraf hakları
Geçen hafta arkadaşları arasında lakabını fotoğrafçılığa tutkusundan alan, çektiği fotoğrafı “arabına”, negatifine baktığı an anlayan Arap’ın hikâyesini anlatmaya çalışmıştım. Dünyaya da en açık alanları koyu, en karanlık alanları açık gösteren arabından bakıyor gibiydi bazen.
Çektiği fotoğraflarla sınırlamadığı ilgisi, o “dünya”ya saygısını da besliyor esasında. “Farklı” fotoğraflara tahammülsüz, hatta tahripkâr davrananlar geriyor onu mesela. Fotoğrafları tahrif etmek ise direkt “ahlaksızlık”, “ağır sahtekârlık” lügatinde.
Arap’ın çocukluğunda, gençliğinde çekilen fotoğrafı değiştirmek, üzerinde oynamak, o karedeki birini, bir şeyi yok etmek zaten zor. Âdetten de sayılmaz. Rötuş stüdyo işi; daha çok kırışıkları, sivilceleri filan maskelemede, renkli fotoğrafa “boyama”yla geçişte yanakları allamada filan kullanılıyor.
Estetik cerrahi desen… Marifetiyle de, “müşteri”leriyle de sınırlı. “Fotomontaj” da her babayiğidin harcı değil. Sonraki yazımda değineceğim gibi kimyası, yöntemleri/teknikleri, maharetiyle önce “sanat”, sonra “vukuat” o zamanlar.
Fotoğraftan görücülük devrimi
O yüzden fotoğraflardaki sîmâlar aslı gibi. Fotojeni doğuştan malzemeyle… Mizanseni, ışığı-gölgeyi, “plastik” makyajı baştan, çekerken ayarlamazsan fotoğraflar henüz pek (ya da kuyruklu) yalan söylemiyor. O yönüyle “görücü usulü”nün de ziyaretten önceki güvenilir ilk aşaması/yoklaması çoğu örnekte.
O usûle meyledenlerin bazıları fotoğrafa da mesafeli olsalar bile kendi çapında devrim… Tarihte krallar bile uzak yerlerden eşlerini -ressamına emanet- “tablo”larından “tanımış”lar. “The Tudors” dizisine bakılırsa… Altı zevceli İngiltere Kralı VIII. Henry tablosundan beğendiği “Clevesli Anne”yi görünce ressamına az sövmemiş. Sonra da bir yolunu bulup evliliği iptal ettirmiş.
“Yıldırım aşk” dâhil
Bizde, aktarmaya çalıştığım dönemlerde “ne alacağını” en azından fotoğrafından görüyor taraflar. Zaten müstakbel gelin-damadın birbirine daha fotoğrafından ısınmaları, hatta yanmaları da “yıldırım aşk”a dâhil.
Metânet Teyze’nin 30’lu yaşlarındaki (yani biraz geçkin) oğlunun vesikalığını yanında taşıdığını, karşılaştığı her kız anasına gösterdiğini bütün mahalle biliyor misal. Yakışıklı oğlusu “Aynen resimdeki gibi”. Yaşı biraz daha büyümüş olabilir tabii.
“Aynı” fotoğrafın hatırladıkları
Albümdeki fotoğraflar, portreler solsa, rengi atsa da “aslı gibi” duruyor öylece. Lâkin zaman geçince fotoğrafların, çekildiği “an”ın hatırlattığı şeyler değişebiliyor. Bazı kareler “O fotoğrafı çektirdikten sonra…” diye başlayan romanların bile kapağı. Gelip geçtiği, olup bittiği için de hüzün verebiliyor, gelip bir türlü geçmediği için de…
Bazen de o fotoğraftaki insanlardan birini, o fotoğrafın hatırlattığı her şeyi silmek istiyor “insanlık hâli”. Hayatına giren birisinin fotoğrafına da darılmak, yüzüne bile katlanamamak, öfkelenmek, hatta intikamı fotoğrafından almak da mümkün. Belki arkasında bir “aşk, ‘ihanet’, ayrılma” hikâyesi. Öylesi hikâyesi, şiiriyle daha matbû sanki.
“Hoyrat makas”ın kareleri
O fotoğraflardan onu çıkarmak, bir zamanlar baş başa olduğun insanı yok etmek de bugünkü gibi kolay değil. Fotoğrafı tümüyle imha etmeye kıyamıyorsan (“Ben ne güzel çıkmışım” mesela), ya o kısmı komple kesip fotoğrafı dikdörtgenden kareye, “dik dikdörtgen”e filan çevireceksin… Ya da o yüzü çakıyla kazıyacak, makasla fotoğraftan oyacaksın.
Ayıbın, nafile hoyratlığın ise yıllar sonra Metin Altıok’un o müthiş şiiriyle, ardından Sezen Aksu’nun içine işleyen ezgisi, “Ah”ıyla yüzüne vurulacak: “Bedenim üşür, yüreğim sızlar. /Ah kavaklar, kavaklar… /Beni hoyrat bir makasla /Eski bir fotoğraftan oydular. /Orda kaldı yanağımın yarısı, /Kendini boşlukla tamamlar. /Omzumda bir kesik el, /Ki durmadan kanar. /Ah kavaklar, kavaklar… /Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.”
Kıyası müşkül, tahribi zalimlik
Arap’ın gözünde bir fotoğrafın “duygusal tahribi” zalimlik. Derdine çare de sayılmaz. O fotoğrafta görünen, hissedilen, kayda geçen “an” yaşanmış zira. Tahriple temize çekilmiyor. O “an”ın silinmesinde kestirme yol da değil, öyle bir yol da yok belki.
Kendi yaşamından “an”ların fotoğrafları menkul kıymetiyle zaten ayrı hikâye… “Lâkin bakınca yarattığı duyguları anlatmak zor” diyor Arap. Ekliyor, “İtirafı da zor”.
O fotoğrafların, kıymetinin bugünle kıyası da müşkül,........
© Serbestiyet
