menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

1969’da Cumhuriyet Lisesi: “Boykot candır”

9 1
sunday

Geçen pazar Eymir Gölü dâhil bir dönem “ODTÜ arazileri”negiremeyen “Cola” ile ortaokulda bizzat tanık olduğumuz “tüketim boykotu”na değinmiştim. Hemen ardından okullarda anlı şanlı “TÖS Boykotu” geliyor. Onu da Ankara Cumhuriyet Lisesi’nde yaşıyoruz.

Tesadüf yahut memleket bu ya… Bu hafta yazımı yazarken Emek Mahallesi’ndeki Ankara Cumhuriyet (Fen) Lisesi’nde yine boykot olduğu haberi çıkıyor karşıma. 56 yıl sonra lise öğrencileri iktidarın “Proje” okulları uygulamasıyla öğretmenlerinin sürülmesini protesto ediyorlar: “Öğretmenlerime dokunma!”

TÖS Boykotu’nda orta sondayız. Boykot olsun olmasın, bir yolla derse girmemenin “can” olduğu günler… Öğretmenlerin hükümeti yürüyüş ve mitingle de protesto ettikleri o boykotun bize temâsı daha farklı.

Önceki yazımda vurguladığım gibi “Cola boykotu” bizim için biraz can sıkıcı. Doğrudan ağzımızın tadını kaçırıyor. Gerçi göz önünde olmadığımızda “Cola boykotu”ndan kaytarmak mümkün. O hâliyle gâvura (Amerika’ya) kızıp -arada- “oruç” bozmak caiz gibi. Lâkin ikincisi ayan beyan “boykot kırıcılığı”.

Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve İLK-SEN öncülüğündeki eylemde derslere girmemenin ötesinde nedenini, derdini hep birlikte yürüyerek, alanlarda toplanarak bangır bangır duyurmak da var. Tam tekmil…

“Okulu asma”ya ortaokuldan antrenmanlı, yatkın olmamızın da etkisiyle coşku, heves eşliğinde hitap ediyor gönlümüze. Otoriteye -üstelik bu kez büyüklerle, hocalarla birlikte- karşı olmanın dayanılmaz cazibesi de ayrı.

O boykota 14 yaşında Ankara’da tanık olduğum, “boykot hakkı”nı ta o zamanlardan anabildiğim, bugün yazımda anlatabildiğim için şanslı da hissediyorum kendimi. O günü 14 Mart 2007’de Hürriyet Ankara Gazetesi’nde yayınlanan “Orduevi Sineması, Bond ve Dev-Lisyazımda da anmıştım.Parmaklarımın klavyeye piyanist hevesiyle değdiği yazılardan…

Çocukluktan arkadaşlarım Sedat (İnce) ve Reha (Mağden) ile evlerimizin dibindeki Cumhuriyet Lisesi’ne geldiğimizde olağanüstü bir hâl fark ediyoruz. 12 Mart darbesine daha 15 ay var. Sıkıyönetimin “medeni -kanunlardaki- hâli” OHAL de “icat” edilmediği, üçüncü darbeye, 1983’lere kaldığı için tedirginlikle değil merakla yaklaşıyoruz kapıdaki kalabalığa… Öğretmenlerin (ki lisede hocalarımız olacaklar) “Boykot var!” nidaları geliyor kulağımıza.

Başta Cebir-Geometri hocası -sımsıkı Atatürkçü- İsmail Evyapan (Dümbüllü derdik kısaca, öyle de severdik) öğretmenlerimiz demokratik hakları için derslere girmiyorlarmış. Okullardan yürüyüp (eski) Tandoğan Meydanı’ndaki mitingde buluşacaklarmış.

O türüne ilk kez -bizzat- tanık oluyorduk herhalde… Boykot çağrısını seslendiren hocalarımız sayıca çok oldukları ve o gün katılan-katılmayan listesine ayrı bir dikkat göstermediğimiz için isimlerini tek tek anamıyorum pek. Sonradan Kimyahocalarımız Halas Onbulak, Ender Atlı, Edebiyat hocamız Muzaffer Gürses’in 12 Mart darbesinin hışmına uğradığınıhatırlıyorum.

Edebiyat derslerinde müfredatın dışına Nâzım’ın “mâkul” şiirlerinden dizelerle de çıkan Muzaffer Hoca’yla ilgili unutamadığım bir hatıramı da aktarmalıyım. O yaşlardaokumaya başladığımız romanlardan -TÖS başkanlığı da yapan- Fakir Baykurt’un “Amerikan Sargısı”yla geliyorum bir gün okula.

O günlerin “elden ele kitaplığı” polisiyeden klasiklere, Varlık Yayınları’ndan “sosyal içerikli”lere zengin. Kızılay, başta Zafer Pasajı (sonradan adı “Çarşı” olacak) hemen her pasajın altında, hatta bazı sinemaların girişinde okunmuş kitap dükkânları, sergileriyle dolu.

Hocamız dersten çıkarken o romanı elimde görünce “Çözebilecek miyiz bu sargıyı?” diyor aniden. Beni de katıyor mücadelenin içine! Büyük onur… Anında yanıtlıyorum: “Çözeceğiz hocam!”

Boykot kırıcılar”ının başında ise lise müdürü, yanında üç-dört devletlû “idari” meslektaşı… Boykotçular “Bağımsız Türkiye” sloganları da atsalar başta “Milliyetçi Öğretmenler Konfederasyonu”, hükümet yanlıları boykota karşı tabii. O devletlû cenahtaki “Milliyetçilik” ve “Bağımsızlık” ayarı, hissiyatı farklı.

Velâkin bugünkü gibi “Bakın biz boykot kırıcıyız” diye dükkân dükkân dolaşıp, kuyruğa girmek filan bir yana, grev olsun-boykot olsun “kırıcılık” ayıp o zamanlar. Asker-polisin yanında sevk edilen -üstüne vazife- “kıtalar” yapıyor onu. (¹)

Başrolde boykotçulara tehditler yağdıran Ankara Cumhuriyet Lisesi Müdür Yardımcısı Hüseyin Alpar özellikle aklımda. Aynı zamanda sonraki lise yıllarımızda belki de başka yerde örneği olmayan “Güvenlik Kolu”nun kurucusu.

Aklınıza okullardaki sağlıktı, çevreydi öyle “çalışkan çocuk” kolları gelmesin. Gerçi onlar da “hevesli” ama........

© Serbestiyet