menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Hele bi destur deyin, biz de varız!”

16 12
06.04.2025

Malatya, 1968… Küçük mavi otobüse binen öğretmen Pütürge İlçesi, Keferdiz Bucağı’na gidecek. 80 kilometre. Henüz 18’inde bile değil… İlk görev yeri. Koltuklar yolcularla dolu. Koridor ise horoz ve tavuklarla… Yolcuların konuşmalarını anlamıyor. Kürtçe konuşuyorlar. Yolcuların tiplerine bakıyor çaktırmadan. İlk gözüne çarpan, çoğunun bıyıklı olduğu. Hem de Allah ne verdiyse koyuverilmiş. Tek fantezisi doğuyor orada, bıyıkları gürleşmeli. Devrimci ağabeyler bıyıklı, köylüler de bıyıklı… Bir kerameti olmalı bıyıkların.

Otobüs dağlara sarmaya başlıyor. Kıvrıldı, yükseldi. Yükseldi, kıvrıldı. Gökyüzüne doğru. Bulutlar şehirden daha yakın artık. Tekerler yarların üzerinde. Ha uçtu ha uçacak… Ürküyor öğretmen. Diğer yolculara bakıyor. Ondan başka kimsenin umurunda değil…

Otobüsün şoförü neşeli. Direksiyon elinde, kolunda, belinde… Sanki çember çeviriyor. Herkese laf yetiştiriyor, her cümlesinin ardından kahkahalar kopuyor. Kahkahalar korkusunu azaltıyor.

Bir ara tam dönüyor geriye, gözleriyle öğretmeni buluyor. “Hocam bir isteğin var mı? Su falan istersen, hiç çekinme. Sen hepimizin misafirisin. Pütürge Deresi’nin misafirisin. Açlığın tokluğun bizi ilgilendirir bundan sonra.

Bizim köylerin geliri yoktur, mahrumiyeti çoktur. Fakirdir köylerimiz ama biz hocaları çok severiz. Kolay mı bizim perişanlığımıza ortak olmak, bebelerle uğraşmak? Biz üç beş ianesiyle uğraşamıyoruz.”

Yolcular da giriyor araya, “Hocam hoş gelmişsin. Ne istersen çekinme. Su, sigara…” Her teklife, her konuşmaya yanıt vermeye çalışıyor. Utanıyor biraz da. İlgi odağı şimdi. Teklifle yetinmiyorlar. Birisi sigara veriyor. Misafir cigarası, filtreli… Belli ki köyüne hediye götürüyor. Bir diğeri bisküvi, sonraki lokum… Utanıyor ama, içi ısınıyor.

Sorular, sorular. Nerelisin? Adın ne? Anan baban sağ mı? Hangi köyün öğretmenisin?.. Köyü söyleyince yan koltukta oturan koltuk arkadaşı arabanın içine doğru sesleniyor. “Gevheruşaklı yok mu lov!” Bir yanıt geliyor arkadan. “Ben varım lov.” Halit heyecanla yanına geliyor, “Hoş gelmişsin hocam!” İçten bir sevinçle sarılıyor hocasına. Hoca da sarılıyor Halit’e. İçi biraz daha ısınıyor.

Hemen soruyorlar, “Hocam Kürtçe biliyor musun?”. Hayır”, “bilmiyorum” deyince bir daha hiç Kürtçe konuşulmuyor otobüste. Kendisini yabancı hissetmesin diye… Yolcuların bu inceliği, yeni yaşamında öğrendiği ilk şey oluyor. Sonradan daha çok öğrenecek; en kaba halinin bu olduğunu köylülerinin.

Akşamın loşluğunda ulaşıyorlar Keferdiz’e. Öğlen yola çıkmışlardı oysa. Ve şimdi avuç içi kadar bir bucakta. “Haydi” diyor Halil, “köye gidiyoruz hocam .” Yola koyuluyorlar. Yol dediğin dağa tırmanan patika. Önce meyilli, sonra dik yokuşlar. Arazi çıplak. Tek tük ağaç var. Yol kıvrım kıvrım.

50 yaşlarındaki Halil kıvrımları hiç sektirmiyor, yoldan çıkmadan kıvrılarak ilerliyor. Kısa yolu tercih ediyor Hoca. Kıvrımlar yolu uzatır, beni yorar diye düşündü zaar. Yaşı henüz 18 değil. Düz tırmanmaya başlıyor tepelere doğru. Sesi çıkmıyor Halit’in. “Öğrenir hoca” diye düşünmüş herhalde, “Gevheruşak dağlarında nasıl yürüyeceğini?”

Gerçekten de yoruluyor az sonra, nefesi tıkanıyor. Halit bana mısın demiyor. İki elini kıçında kavuşturmuş, öne doğru eğilmiş, yekinerek yürüyor. Öğretmen ancak soluğu kesildikten sonra düşünüyor, yolun kıvrımlarında ve Halit’in yürümesinde bir keramet olduğunu.

Bu ikinci ders. Daha da öğrenecek. Gökyüzünde ay yok. Zor görüyor bastığı yeri. Biraz sonra duruyor Halit. “Bak Hoca”, “köy göründü.” Bakıyor, köy falan göremiyor. Simsiyah karanlık işaret ettiği yer. “Göremedim ” diyor.

Halil ısrarla uzatıyor parmağını, “İşte bak, evler görünüyor.” “Hah gördüm” diyor yalandan. Koskoca öğretmenin Halit’in gördüğünü görememesi olmaz. Yürüyorlar. Halil önde o arkada. Ellerini Halil gibi arkasında kavuşturmayı da öğreniyor. Yalandan gördüğünü gerçekten görüyor.

Sonra günler günleri kovalıyor. İlçeyi tanıyor, yolları öğreniyor. O yollarda yürümeyi, karanlıkta bakmayı ve görmeyi........

© Serbestiyet