menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ukrayna savaşı bizi hiç mi ilgilendirmiyor?

18 7
24.02.2025

Tam üç yıl önce Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan savaş ülkemizde pek fazla heyecan ve ilgi uyandırmadı. Tahminlere göre iki tarafın toplam insan kaybı 1 milyonun üzerinde. Saldırgan taraf Rusya’nın kayıpları 700.000, Ukrayna’nın 400.000 olarak hesaplanmakta, Rus ordusunun günde 1500 kayıp verdiği iddia edilmektedir. Rusya’nın cepheye sürülmek için Kuzey Kore’den 12000 asker getirmek zorunda kalmış olması gücünün ne kadar sınandığının göstergesidir herhalde.

Ruslar ile Ukraynalıların Müslüman olmaması belki de ülkemizdeki ilgisizliğin sebebi sayılmalıdır. Çok daha küçük çapta cereyan eden Gazze katliamı büyük tepkilere yol açarken ve medya ile siyasilerin dikkatini üzerinde tutarken Karadeniz’in hemen öbür yakasında insanlığa karşı işlenen suçlar bunun 1/10 oranında ilgi uyandırmamaktadır. Netanyahu için Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmak üzere tevkif emri çıkartılmış olması ülkemizde büyük sevinç ve gerçekleşmesi mümkün olmayan beklentiler uyandırmışken, aynı emrin benzer nedenlerle Putin için çıkarıldığı gözden kaçırılmaktadır. Hatta uzun yıllardır gelmediği ülkemizi ne zaman ziyaret edeceği konusunda artık arkası kesilmiş ve yine gerçekleşmeyen tahminler bir süre yapılmıştı. Netanyahu’nun gideceği hangi ülkede tutuklanabileceği konusunda fikir yürütenler, ülkemize gelirse Putin’in de benzer bir tehditle karşılaşabileceğini düşünmek istemiyorlardı tabii.

Tabii bu ilgisizliği besleyen bir de Batı düşmanlığından güç alan ve medya ile özellikle asker kökenli yorumcularda sıkcana rastlanan Putin ve Rusya sempatisi de sayılmalıdır. Batıya ve özellikle AB’ne kızmak için belki geçerli nedenler vardır. Yazılarımı okuyanlar ilişkimizin bu kadar bozulmuş olmasında ne yazık ki ülkemizin de payının büyük olduğu görüşünü taşıdığımı bilirler. Ama tabii Sevr kabusuyla yatıp kalkanlar bunu görmemekteler. Buna şaşırmamak gerekir. Şaşırtıcı olan şey ise Batının bize karşı hataları ne olursa olsun, bugünkü Rusya’nın bölge ve hatta bizim için çok daha büyük bir tehlike yarattığını görmezden gelmektir. Bu tehlikeye biraz sonra döneceğim.

Neticede Trump’un 10 gün kadar önce patlattığı Putin’le 90 dakikalık telefon görüşmesinden sonra başlayan savaşı durdurma gayretleri ülkemizde çok fazla ilgi uyandırmadı. Yıllardan bu yana bir ABD Dışişleri Bakanı ile Rus karşıtı arasında 18 Şubat’ta Riyad’da yapılan ilk görüşme yoğun iç gündem sayesinde yine kaybolup gitti. Belli başlı kanallar ilgi göstermedi, yayınlarında yer verenler ise görüşmenin neden ülkemizde değil de Suudi Arabistan’da yapıldığı üzerinde yoğunlaşmayı tercih ettiler. Ukrayna savaşının bitmesinin ülkemiz üzerindeki olası etkilerinin neler olabileceğinin irdelendiğine rastlamadım. Oysa belki ülkemizin karşılaştığı en büyük dış politika sorununun bu olduğu ne yazık ki gerçektir.

Savaşın bitmesi o kadar kolay olmayacaktır sanırım. Trump’un geleneksel ABD dış politika önceliklerini hiçe saydığı, aynı şekilde uluslararası hukuk ve diplomasi kurallarını önemsemediği, selefinden farklı olarak otoriter liderlere karşı antipati beslemediği, tersine onlara imrendiği, onun gözünde son derece dar bir şekilde yorumladığı ülkesinin kısa vadeli çıkarlarının her şeyden fazla öneme sahip olduğu artık iyice belli oldu. Bir özelliği de iş adamı deneyiminden olsa gerek, sorunların baş başa görüşmelerle ve al-ver pazarlıklarıyla çözülebileceğine olan kanaatidir. Nitekim, ilk başkanlık döneminde seleflerinin hiçbirinin yapmadığı şekilde Kuzey Kore’nin üçüncü kuşak diktatörü Kim Jong Un ile değil bir defa, tam üç defa farklı ülkelerde görüşmüş, hatta ülkemize hiç gelmemiş olmasına karşılık, Kuzey Kore’ye ateşkes hattında olsa bile ayak basmıştı. Bunu da kendisinden önce hiçbir ABD başkanının yapmadığını, halefi Biden’in de aklının köşesinden geçirmediğini hatırlatmaya gerek yok. Trump daha da ileri giderek genç Kim ile aşk yaşadıklarını gibi anlamsız ve komik laflar etmeye kadar gitmişti.

Peki bu üç görüşmeden bir şey çıktı mı? Tabii ki hayır. Kuzey Kore rejimi ancak ülkeyi dünyaya kapalı bir şekilde muhafaza etmek suretiyle ayakta kalabilmekte ve kendini olası tehditlerden korumak için nükleer silah geliştirmenin tek yol olduğunu düşünmektedir. Halkının refahı yönetimi elinde tutan diktatör ve kendisi gibi muazzam bir lüks içinde yaşayan, ona tamamen bağımlı yakın çevresi için........

© Serbestiyet