Kıbrıs hezimeti: Bu musibette hayır var mı?
Arka arkaya gelen iki yurt dışı seyahati nedeniyle yazılarım maalesef biraz aksadı. Bazı okuyucularımın meraklanıp beni sorgulamaları doğrusu hoşuma gitti ve bir süre daha yazmaya devam etmeye teşvik etti.
İlk seyahatimiz üyesi bulunduğum Global İlişkiler Forumunun hazırladığı AB ile ilişkileri canlandırma konusunda her iki tarafa öneriler içeren bir raporu tanıtmak için Forum başkanı değerli meslektaşım emekli Büyükelçi Selim Yenel’in başkanlığındaki bir heyetle Brüksel’e yaptığımız ziyaretti. Doğrusu orada iyi karşılandık. Belki ülkemize duyulan ilgi ve ikimizin de Brüksel’deki görevlerimiz sırasında iyi izlenimler bırakmış olmamız nedeniyle yoğun programımızda randevu isteklerimizin hepsi kabul gördü. Türkiye’nin Avrupa savunmasında yer almasının gündemde olduğu ortamda, o sıralarda Cenevre’de yapılmakta olan Kıbrıs görüşmelerinin iyi gitmiş olması sayesinde Gümrük Birliğinin güncellenmesine Kıbrıs Rumlarının koyduğu engelin aşılabilmesinin dahi ihtimal dahilinde olduğunu duyduk. Ancak temaslarımızın son gününde İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanması anında havayı değiştirdi. Temas ettiğimiz bazı kişiler iktidarın stratejik önemine çok fazla güvendiğini, oysa AB içinde kuvvetli bir akımın ülkemizin AB ile aynı görüşleri paylaşmamakta olmasının savunma işbirliğine de önemli bir sınır getireceği görüşünde olduğuna dikkat çektiler.
Sonradan AB Konseyinde İmamoğlu tutuklanmasını kınamak üzere hazırlanan bildirinin iktidara yakınlığı ile bilinen Macaristan Başbakanı Orban tarafından veto edildiğine, buna karşılık Doğu Akdeniz krizi nedeniyle nerede ise on yıl önce ülkemize kredi vermeyi kesmiş olan Avrupa Yatırım Bankasının (AYB) bu kredilere tekrar başlayacakken son gelişmeler üzerine bunları yeniden askıya aldığına ilişkin duyumlar da aldım. Oysa bildiğim kadar AYB ülkemizdeki raylı sistem taşımacılığına epey yatırım yapmıştı. Kredilerin kesilmiş olmasının Arifiye-Bozüyük arası hızlı tren hattının yıllardır bir türlü tamamlanamamış olmasının nedeni olup olmadığı sorusunu aklıma getirmektedir.
Bundan sonra uzunca bir süre AB ile ilişkilerin normalleşmesinin gündemde olması pek mümkün görünmüyor.
Derken 3-4 Nisan’da Semerkant’ta düzenlenen ilk AB-Orta Asya zirvesinden hemen sonra kardeş ülke olarak ilan ettiğimiz bu devletler Güney Kıbrıs’ta ya doğrudan Büyükelçilik açma veya başka bir ülkedeki büyükelçilerini akredite etme suretiyle ülkemizin Kıbrıs politikasına altından kalkılması zor bir darbe indirdiler. Her şeyi basite indirmeyi seven basınımız ve bazı siyasilerimiz bunu ihanet olarak tanımlamışlar, bu ülkelerin Kıbrıs Türklerini ve ülkemizi 12 milyar euro tutarındaki AB kredileri uğruna “sattıklarını” iddia etmişlerdir. Oysa petrol ve gaz zengini olan Kazakistan ile Türkmenistan’ın AB kredisine muhtaç olmadıklarını başkentleri Almati ile Aşkabat’ı görmüş olan herkes bilir. Kaldı ki bu kredi esas itibarıyla bizim de yararlanacağımız Rusya’dan bağımsız olarak Orta Asya’yı batıya bağlayacak Trans-Hazar koridoru için kullanılacağı anlaşılmaktadır.
Zaten tabii işler o kadar basit değildir. Bu yıl........
© Serbestiyet
