menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kürtleri tehlikeye sürüklemek

19 5
13.02.2025

Sosyal medyada aktif bazı Kürt genç arkadaşlar bir video yayınlamışlar. Sahne, kostüm, script çok iyi. Script’i muhtemelen dostum İbrahim Halil Baran yazmıştır ancak heval Gewran’ın performansı harika. Rehearsal’ini iyi yapmış. Stüdyo ve editleme profesyonelce. Sunum yeni kuşağın damak zevkine uygun kalitede. Eminim çok gönülleri fethedecektir. Kendilerini teknik ve form açısından tebrik ediyorum.

İçerik olarak da epey çarpıcı. Yeni Kürt kamusunda açılan sinir uçlarına dokunuyor ve taptaze milli hislere hitap ediyor. Neredeyse tamamı doğru ezilme hikayeleri. Kürt kimlik ve tarihini Türklerin, Arapların, Farsların yaptıkları zulümlerle tanımlayan bir kataloglama var. Kürtlerin çoğu meşru birikmiş öfkesinin hasadını yansıtan bir hitabe. Kürt mağduriyet söyleminin son dönemde kristalize olmuş bir anlatısı damıtılmış. Şikayetler yeni sayılmaz ancak sunum ve dokunduğu sinir uçları itibariyle etkili bir protesto. İstikbale dair tehditler savursa da saygılı bir dilin kullanılmış olması bu tür söylemler için az bulunur cinsten bir nezaket.

Ee, “bundan bana ne” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyle düşünecektim. Ancak video bana (da) adreslenmiş. Videonun başlığı: “Mücahit Bilici ve Diğerlerine Sorular.” Twitter’da link paylaşırken script dışına çıktığı için paylaşım notunda arkadaş nezaketi (ve imlayı) koruyamamış. Şu notla paylaşılmış: “Kürt milletini yeniden, ve aynı gerekçelerle, aynı uçuruma sürüklemek isteyen, birbirinden farksız Pervin Buldan, Mücahit Bilici, Altan Tan, Ahmet Türk, Müfid Yüksel ve diğer büyüklerimize hitaben.”

Nerden icap etti böyle bir hitabe? Kürtlerin istikbali için ne tür bir yolun daha isabetli olacağına dair yazılar yazıyorum. En son Yıldıray Oğur’un konu ile ilgili sorularına cevaben de kanaatlerimi paylaşmıştım: Kürtlerin önündeki seçenekler nelerdir vs gibi. Bu fikirlerim kendilerini Kürt milliyetçisi olarak tanımlayan kimi insanların hoşuna gitmeyen fikirler. Zihinlerindeki şablona uymuyor. Uymadığı için de aslında anlamıyorlar. Ama tepki göstermek için anlamak zorunda hissetmiyorlar. Bu konudaki fikirlerimin yeni olmadığını, son bir iki ayda türeyen süreçten bağımsız ve ondan çok eski olduğunu bildikleri halde bana hitaben şikayet dilekçesi yazmışlar. Başkalarıyla bir sayıp yargı dağıtmışlar. Canları sağolsun. Eminim tiradları bol rağbet bulmuştur. Retoriksel hasılatı iyi olsa gerektir. Yaptıkları şey bir siyasi hamle olarak zekice.

Fakat şöyle bir sıkıntı var: Bana verebilecekleri en büyük ve tek cevap fikrimin yanlış olduğunu söylemek olabilir. Yazılarıma karşı tek bir fikri yazı yazmış veya fikri cevap vermiş değiller. Mağduriyet edebiyatı, siyasi nakaratlar fikir değil duygu ve tahrik işidir. Zira yazıyla cevap vermek hesaba çekilebilir bir konum almak demektir. Demagoji imkanı azalır. Yazı ile cevap versen ne diyeceksin? Bir fikir en fazla yanlıştır. Ne bir savaşın, ne bir siyasetin, ne de bir sürecin içinde yeralmıyorum. Fikrime “yanlış” olduğunu söylemek ile cevap vermek zorunda kalıp da bunu diyemedikleri için vatan-millet-Rojava edebiyatına ismimi malzeme etmek istemişler.

Bir de tehdit etmişler: Yok işte Kürtler yüzyıllık fırsatı kaçırırsa bunun hesabını veremezsiniz diye. Kürtleri güya uçuruma sürüklüyormuşum. Fesüphanallah! Gören de ben bir siyasi partiyim, kendileri de köşe yazarı sanacak. Halbuki parti olan kendileri, köşe yazan ise ben. En azından sosyal medyanın sanal aleminde bir parti olarak kayda değer bir siyaset yapan kendileri. Fikirlerimin yeni olmadığını bildikleri halde değişim, satılmışlık gibi imalarda bulunmak çocukça davranışlar. Hendeklere PKK yaptı diye karşı çıkıp şimdi........

© Serbestiyet