İslamın Tanrısı bir diktatör mü?
Birşeyi İslamî veya Müslüman kılan şey nedir? Bu sorunun cevabı sanıldığı kadar basit olmayabilir. Hele de insanların rahatlıkla birbirlerini tekfir edebildiği, tarikat ehlinden Kur’ancılara değişik ekollerin birbirlerini (eğer küfürle itham etmeyecek kadar medeni iseler) rahatlıkla aptallıkla, gerizekalılıkla itham edebildiği bir zamandayız. Aslında bu türden ötekini beğenmemelerin tarihi yeni değil. Yeni olan tüm bu karşılaşmaların artık ortak bir kamusal alanda (sosyal medyayla entegre olmuş küresel bir vasatta) vuku buluyor olması. Herşey artık herkesin gözünün önünde resm-i geçit yapıyor. Merkezileşme özerklikleri ve bilinmezlik lüksünü ortadan kaldırıyor. Kızmak isteyenler kıza kıza bitiremeyecekleri kadar çok kızılacak şey buluyor. Radikalizasyon sadece aynı davanın başka tarafgirlerini bulabilme kolaylığından kaynaklanmıyor. Sürekli düşmanlık edilecek bir nefret nesnesi arzı da sözkonusu. Didişmeye müptela hale geliyor kimi insanlar. Bazısı ruhen hastalanıyor. Müzmin muhaliflik diyebileceğimiz bir halet-i ruhiye içinde yuvarlanıyorlar. Yine de bahsimiz bu işin patolojisi değil. Sorabileceğimiz daha önemli soru şudur: Peki nasıl oluyor da bu kadar çok çeşit Müslüman var? Neden birbirini Müslüman saymayabilecek kadar birbirine yabancı kimlikler ve pozisyonlar aynı İslam şemsiyesi altında yer alabiliyor?
Birşeyi İslamî veya Müslüman kılan şey nedir sorusuna çeşitli şekillerde cevap verilebilir. Kitabi veya tecrübi. Bu sorunun izini İslam tarihinde süren bir çalışma, Shahab Ahmed’in son yıllarda ses getiren What is Islam? The Importance of Being Islamic (Princeton University Press, 2016) isimli kitabı. Bu kitap İslamın ne olduğu sorusuna bir cevap vermek yerine birbiriyle çelişen ve çatışan şeylerin hepsinin nasıl da İslamın birer parçası olduğunu ortaya koyuyor. Yani İslam nedir veya İslamî olan nedir sorusunun cevabının kitabîliğe veya bir formüle indirgenmeyecek kadar çeşitlilik ve çelişkililik arzettiğini göstermeye çalışıyor. İslam deyince Arap coğrafyasını anlayanların aksine İslamın serüvenini Avrupa’dan Güney ve Güneydoğu Asya’ya uzanan geniş bir yelpazede okumanın getirdiği bir genişlik ve çoğulluk içinde ele alıyor bu soruyu. Evet, başka hiçbir dinde olmadığı kadar biricik olan bir çoğulluğu var İslamın. [Bu çoğulluğun başka bir zaviyeden kayda geçirildiği bir diğer önemli çalışma yakın zamanda Tanıl Bora çevirisiyle çıkan Thomas Bauer’in Müphemlik Kültürü: Farklı Bir İslam Tarihi Okuması (İletişim Yayınları, 2021)].
Shahab Ahmed’in doğrudan dile getirmediği ancak ima ettiği sonuç aşağı yukarı şudur: İslam Müslümanların inandıkları ve ettiklerinin toplamıdır. Yani postmodern bu antropolojik yaklaşımın çoğulcu bir........
© Serbestiyet
