‘Topuz’un gölgelediği ‘nur’
Dünya üzerinde yaşayan bir fâninin siyaset hakkında söyleyebileceği belki en ağır sözlerden biri, Bediüzzaman Said Nursî’ye aittir: “Eûzu billâhi mine’ş-şeytâni ve’s-siyâseti,” yani “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.”
Açık ve net biçimde, çok ağır bir sözdür söylenen. Bediüzzaman’ın bu sözü kasden, amden, bilerek ve isteyerek söylediğini, bu sözü gerekçelerini de ortaya koyarak eserlerinde defaatle tekrar etmesinden anlarız. Bu sözü, ilk ve son kez Eylül 1919’da bir anlığına söyleyip geçmiş değildir. Bilakis bu sözünü ve bu sözün gerektirdiği tutumu 1929’da, 1939’da, 1949’da, 1959’da; velhasıl ilk olarak söylediği andan sonraki 41 yıllık ömrü boyunca tekraren teyid ederek korumuştur.
Bu dünyada herhangi bir şey, kişi, nesne, keyfiyet için şeytana yakın, komşu, hatta eşdeğer görülmekten daha kötü ne olabilir?
Şeytan hakikat yolculuğunda insanın karşısındaki en büyük düşman ve önündeki en büyük engel olduğuna göre, siyasetten şeytandan sığındığı gibi Allah’a sığınan Bediüzzaman onda insanı haktan, hakikatten, hukuktan alıkoyan ‘şeytanî’ bir veçhe görmüş olmalıdır. Nitekim, en az “Eûzu billâhi mine’ş-şeytâni ve’s-siyâseti” sözü kadar ağır bir diğer sözü bu çıkarımı teyid eder niteliktedir: “Siyaset, efkârın âleminde bir şeytandır; istiaze edilmeli.” Dahası, ilgili ‘istiaze’sini dile getirdiği bahisler, onun siyasette ne gibi şeytanî keyfiyetler gördüğünü, siyaseti şeytan gibi şerrinden Allah’a sığınılacak bir şey olarak görmesinin nasıl bir gerekçeye dayandığını gösterir.
Siyasete dair bu kadar ağır bir söz karşısında, bu sözü işiten herkesin göstereceği tepki, soracağı soru bellidir: “Ama hangi siyaset?”
Bu soru, gerekli bir sorudur aslında. “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” şeklinde mutlak ve dolayısıyla bir derece muğlak bir sözün muradını ve kapsamını anlayabilmek için sorular sorulması ve bu ‘mutlak’lığın ‘takyid’ olunması gerekir. Bu mutlak söz, hangi durumlarla, şartlarla ve gerekçelerle kayıtlıdır, elbette tesbit olunmalıdır.
Doğrudur, Bediüzzaman Said Nursî siyaseti her hal ve şartta ‘şeytanî’ buluyor değildir. ‘Rahmanî’ bir siyaseti Allah’ın arzında büsbütün imkânsız görüyor da değildir. Ama insanlık tarihine ve İslâm tarihine dair okumaları üzerinden vardığı şu sonuç nettir:
“…din düsturlarının bir hâdimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım sahabeler ve onlara benzeyen mücahidînden, selef-i salihînden başka, siyasetçi, ekserce tam müttakî dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttakî olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı aslî siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebeî hükmüne geçer.” (bkz. Emirdağ Lâhikası, I, 30 no’lu mektup)
Buradaki ‘bir kısım sahabe’ notu bilhassa dikkat çekicidir. Demek ki, sahabilerin kıymetine, onlara hürmetin vazgeçilmez önemine dair müstakil bir bahis de yazmış olan Bediüzzaman, onların içinden dahi bazılarının siyasetle imtihanlarında geçerli ve gerekli notu alamadıkları kanaatindedir. Nitekim akla öncelikle Muaviye b. Ebi Süfyan başta olmak üzere Ümeyye oğulları kökenli sahabilerin bir kısmı ile Amr b. Âs ve Muğire b. Şu’be gibi isimler gelmektedir.
Neticede Bediüzzaman, siyaset alanını şeytanîliği rahmanîliğe galebe çalmaya her zaman müsait ağır bir imtihan alanı olarak görmektedir. Sonuca odaklı bir bakışa yönelten siyaset, bu sonuç uğruna süreçte ‘ilkeliliği’ esnetmeye, aşındırmaya ve hatta aşmaya müsait bir iklim içerir. Öyle ki siyaset, kutlu ‘amaçlar’ adına ilkesel açıdan uygun düşmeyen ‘araçlar’ı da meşruiyet atfetmeye müsait bir zemindir. Özellikle de ‘adalet’ ve ‘ihlas’ noktasında, siyaset ağır bir imtihan alanıdır. Dahası siyaset, doğrudan iktidar ve servetle temas eden bir saha olarak, benlik, nefis, gurur ve kibir ile sınanma açısından da ciddi zorluklar içermektedir. Bediüzzaman, Hulefâ-yı Râşidîn veya onların yolundan giden Ömer b. Abdülaziz gibi örnekler dışında iktidar sahiplerinin bütün bu ilkeler açısından yaşadığı tarihen sabit sorunları görmektedir. Hele ki, ‘oyunun kuralları’nın ‘güçlü olan haklıdır’ önermesiyle İslâm’ın adaleti ve merhameti emreden değerlerini açıkça gözardı ederek kurulduğu bir zeminde siyasetle sınanma, şeytanla sınanma kadar ağır bir mahiyet........
© Serbestiyet
