Bedenini barışa yatırdı
Sadece yaşamıyla değil, ölümüyle de büyük izler bırakan nadir kişilerden oldu Sırrı. Sırrı Ağabey, Sırrı Başkan, Sırrı Bey, Sırrı arkadaş, heval Sırrı, barışın Sırrı.
Hangi sıfatına baksan hayatın bir veçhesini anlatan Sırrı. Sanatçı Sırrı, baba Sırrı, siyasetçi Sırrı, insan Sırrı, barışın Sırrı.
Bir ortamdaki varlığı sıcaklığın, iletişimin, neşenin, zekânın ve cesaretin mücessem hali olurdu.
En zor zamanlarda dahi sadece gülümsemesiyle bir şeyleri değiştirebilen nadir insanlardandı.
Sırrı Süreyya Önder’in vefatı bugün değil de 20 yıl sonra olsa aynı derinlikte bir acı ve hüzün yaratırdı.
Ancak şimdi, yarım bıraktığı işten olsa gerek acımız bambaşka. Bıraktığı işin belki de büsbütün yarım kalacağı korkusu, belki de bir fırsatın onunla birlikte yitip gideceği endişesi acımızı katlıyor. Kendimize bile söylemeye utanıyoruz ama belki gidişinden çok, işinin yarım kalma ihtimaline üzülüyoruz. Bencilce bir hal mi bilemedim ama sonuçta kaygımızın kaynağı onun da ömrünü adadığı bir iş.
Adıyamanlı Türkmen bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Daha çocukken babasını kaybetti. Hayat ona hiç müşfik davranmadı. Erken yaşta çalışmak zorunda kaldı; cezaevine ilk kez girdiğinde 16 yaşındaydı. Sonra da hep bu ülkenin karanlık tarafıyla tanıştı; içeride yattı, dışarıda dayak yedi. Gariptir, çektiği tüm acılar, biriktirdiği tüm hikayeler onu daha bir güçle bağladı yaşadığı ülkenin toprağına ve insanına. Devletten çekti ömrü boyunca ama ömrünün son demlerini de bir başka “Devlet” ile “Yeni bir devlet” hülyasıyla tamamladı.
Her hali doğaldı. Su gibi yumuşacık akar ve içeri gireceği bir çatlak bulurdu kalbinizde. Anadolu insanının “şeytan tüyü var”........
© Serbestiyet
