Panter Emel yaşanan vahşeti nasıl faş etti?
7527 sayılı sokak köpeklerinin varlığına son vermeyi amaçlayan yasa yalnızca öngördüğü faillerle, yani belediyelerle “sahipsiz” hayvanların katledilmesine imkan sağlamakla kalmadı.
Türkiye’deki öldürülmüş, yaralanmış köpek görüntüleri dünyanın gündeminde. Yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren sokak aralarında, arsalarda zehirlenmiş köpek ölülerine rastlanmaya başlandı. Bu görüntüler yasanın yalnızca öngördüğü faillerle, yani belediyelerle “sahipsiz” hayvanların katledilmesine imkan sağlamakla kalmadığı, görünmeyen faillerin de harekete geçtiklerini düşündürüyor. Şiddet karşısında hep olduğu gibi yasanın öngördüğü failler değil, başka muhataplar, fırsat kollayanlar bu sosyalliğin içinde görünmek için harekete geçtiler. Bu girişim bir öldürme şehvetine dönüşerek geniş bir sivil toplum hareketine dönüşme işaretleri vermeye başladı.
Hayatı yasalarla, kararlarla düzenleyebileceğini zanneden devlet aklı görünür muhataplarını yükümlü kıldığını varsayar. Oysa aynı zamanda öngörmedikleri sosyallikleri de yaratabiliyorlar. Pogromlarda “biz bile o kadarını öngörmemiştik” derler ya devlet aklını temsil edenler.
Tam öyle bir durum.
Neden bu yasa değişikliğine ihtiyaç duyuldu? Bunu sorgulamak için birçok konuda 2000’li yılların öncesinde gerçekleşen sivil toplum hareketliliğini hatırlamak yararlı olabilir.
“Köpek itlafı” (öyle deniyor) yakın bir tarihe kadar belediyelerin sıradan işlerinden biri. Belediyeler tıpkı diğer hizmetleri gibi, sokak köpeklerini zehirlemek için ihaleler açıyor, sokaklara zehirli mamalar yerleştiriliyor, ihaleyi alan kuruluş köpek cesetlerini sokaklardan topluyor.
90’lı yılların ortalarında belediyelerin olağan bir şekilde gerçekleştirdikleri “köpek itlafı” hayvan hakları konusunda gözünü budaktan esirgemeyen, Sulukule’den yetişmiş bir film yıldızı olan “Panter Emel” ve arkadaşlarının gayretleriyle bir anda ülkenin gündemine oturuyor. Köpek katliamına karşı muazzam bir reaksiyon ortaya çıkıyor.
“Panter Emel” günümüzde binlerce yıllık yaşam alanlarından kazınan, damgalanan semtin halkı gibi hayata tutunmak için çeşitli yöntemler bulmuş, beceriler geliştirmiş, olağanüstü bir azimle kendisini hayvan haklarına adamış bir kişi. Onun ve arkadaşlarının sayesinde belediyelerin çöp toplamak gibi rutin bir işi halini almış olan “köpek itlafı” büyük bir skandala dönüşüyor.
Bu tarihten sonra hükümet ve belediyeler hayvan hakları ile ilgili yasal düzenlemeler yapmak, bu uygulamadan vazgeçmek, barınaklar inşa etmek zorunda kalıyorlar.
Bu olayı hatırlamanın zannedersem zamanı geldi. Burada bir parça değinmeye çalışayım.
Köpeklerin insan sosyalliğine dahil olmaları ilgili izler neredeyse uygarlık tarihiyle koşut. Köpekler avcı-toplayıcı toplumlarda insanların yardımcıları.
Ama yerleşik düzene geçildikten sonraki dönemlerde de köpekler atıkları yiyerek temizliği sağlıyorlar. Mahallelerin sınırlarını belirliyor, yabancıları sokmuyorlar. Bunlar bugün “sokak köpekleri” denilenler. Bir de özel alanlarda, mülk gibi edinilen “sahipli köpekler” var.
Modernleşme ile birlikte köpeklerle olan bu “sözleşme” (ilişkiyi böyle adlandırmak mümkün) tek taraflı olarak feshediliyor.
Modern insan yerleşimlerinde, şehirlerde köpeklere ihtiyaç kalmıyor.........
© Serbestiyet
visit website