Dün barışı aramaktan vazgeçmeyenler bugün neden vazgeçsin?
Böyle dönemlerde barıştan, umuttan söz etmek zordur. Öylesine kutuplaştırılmış bir zaman diliminde iyi şeylerin olabileceğini söylemek suya yazılan söz gibidir. Hukuksuzluğun tavan yaptığı ve bu oksijensiz havada sırasını ellerinde balta ile bekleyenlerin kin dolu duruşları düşünüldüğünde hiç de kolay değil tünelin ucunda ışık arayışı…
Ama unuttuğumuz bir acı gerçeğimiz var. Her ne kadar hafıza kaybına emanet etmiş isek de; bizi sürekli takip eden bu geçmişimizi sanki hiç yaşamamışız gibi davranmak sadece sorunlar karşısında bizleri kör, sağır ve dilsiz yapıyor.
Çok acı çekti bu ülke… Sadece bugün değil, dün de çok acı çekti. Belki teknolojinin geldiği seviye bize bugün yaşananları çok daha fazla gösteriyor olabilir. Anında haber almak, anında görüntülere sahip olmak bizlere sanki hiç bir dönem bu dönem kadar zor olmamıştı duygusunu verebilir. Ama değil… Amacım acıları yarıştırmak değil, bugünün acılarını küçümsemek değil. Amacım bir gerçeğimizi hatırlatmaktır. Biz hiç kolay günler yaşamadık. Toprağın ağladığı yıllarda bile barış ve umut arayışından vazgeçmedik.
Yaşayanların kendilerine ve kendilerinden sonra geleceklere bir borcunu ödemek adına umut dedik. Bu umut yaşattı bizleri, yoksa binlerce köyün birkaç dakika içerisinde yakıldığı, yüzbinlerce insanın yaşadıkları topraklardan sürüldüğü ve şehirlerin gettolarında bu insanların yoksulluk ve açlıkla baş başa bırakıldığı 1993 ile 1996 yılları arasında yaşanan bu insanlık dramından bugünlere nasıl gelebilirdik?
Koca koca şehirlerin saat 15.00’ten sonra ölü kentlere dönüştüğü, sokaklarda insanların her gün infaz edildiği bu yıkım döneminden bugüne toplumun hafızası neyi canlı tuttu ki? Bu kanlı dönemde bile barış ve umut arayışı hep oldu.
Turgut Özal ateşkes ilan etmesini istedi PKK’den; 1993 Mart’ında ateşkes ilan edildi.31 erin katledilmesi bile bu arayışı durdurmadı. 2 Mart 1994 yılında DEP milletvekilleri Meclis’te gözaltına alınmasına rağmen1995 yılında Necmettin Erbakan bu arayışı sürdürdü.1998 yılında askerler ateşkes için aracılar gönderdi.1 Eylül 1998 de ateşkes oldu.
Tüm bunlar yaşanırken tutuklamalar ve ölümler hiç durmadı.1999 yılı ile 2004 yılları arası hariç 2005 yılı ile 2012 yılları arası günde 20 ila 30 insanın öldürüldüğü yıllardı.
Her gün bir karakolun basıldığı, bir yerlerde canlı bombaların kendini patlattığı ve yüzlerce insanın tutuklandığı bir dönem olan bu kapkaranlık yıllarda bile 2006’dan başlayarak Ankara Görüşmeleri, 2007’den 2009’a kadar devam eden Oslo Görüşmeleri, 2009’daki Habur sınırından PKK’lilerin ülkeye girişi, 2010-2011 İmralı Görüşmeleri, sonradan 2012 Eylül’ünde başlayan ve 2013 Ocak’ında adı Çözüm Süreci denilen sürecin başlaması…
Hiçbir ölüm, hiçbir hukuksuzluk, hiçbir katliam (Roboski gibi), hiçbir vahşi saldırı (karakol baskınları), hiçbir tutuklama (siyasilerin plastik kelepçeli olayı), barış isteyenleri barış arayışından alıkoyamadı.
Dün de hukuksuz bir şekilde tutuklanıyorduk bugün de. Dün de herkes kendi mahallesinin sesini duyuyordu sadece bugün de öyle.
Sene 1982.
Güneşin doğuşunu silah sesleri gölgeledi o gün… Bir Haziran sabahı biçerdöverin büyük bedeni önünde uyurken yüzlerce silah sesi ile yerimizden irkilerek kalktık. Biçerdöver hemen aşağıda köyün tepesinde olan buğday tarlalarını biçiyordu.
Saat gece 03.00’e kadar çalıştıktan sonra dinlenmek ve uyumak için durmuştu. Sene 1982. Askeri darbenin 2’nci yılı olmuştu. Askerler........
© Serbestiyet
