Bize yapay zekâ takacaklar!
“Oyun büyük yeğenim, bize çip takacaklar. Benden söylemesi”… Türkiye’deki komplocu dostlardan duymaya alıştığımız yaygın bir cümle. Anlayamadığım bir şekilde çip Anadolu distopya senaryolarında önemli yeri olan bir nesne. Ancak bu iddianın doğruluk payı var elbette, çipi bize taktılar. Büyük çoğunluğumuz yanımızdan ayırmadığımız, nereye gidersek gidelim yanımızda taşıdığımız akıllı telefonlara sahibiz. Sizi bilmem ama benim gün boyunca en çok ilişkide olduğum nesne tartışılmaz bir şekilde cep telefonum. Telefon beni en çok tanıyan nesne, nereye gittiğimi, neler okuduğumu, nelerle ilgilendiğimi “biliyor”. Çip vücuduma girse ne olacak, telefon o “distopik çip”ten beklediğimiz her şeyi ve daha fazlasını yerine getiriyor. Hem de “dış güçler” tek kuruş ödemek zorunda değiller, çipin parasını biz ödeyip ara ara günceli ile değiştiriyoruz. Ben şahsen halimden memnunum. Hanımın bildiklerini kuldan gizleyecek değilim. Ancak bu yazıda beni gerçekten endişelendiren yeni bir tehditten konuşmak istiyorum. Toplanın yeğenler, bize yapay zekâ takacaklar!
Ne demek istediğimi anlamak için biraz felsefeye dönmemiz lazım. Ben dediğimiz zaman çoğumuz aslında bedenimizi, değil zihnimizi, yani bilincimizi kast ederiz. İyi ama zihnimiz nerede? Çok radikal bir zihin felsefesi teorisine inanmıyorsanız zihninizin “beynin içinde” olduğunu iddia edeceksiniz muhtemelen. Şöyle de sorabiliriz soruyu, düşünceniz nerede gerçekleşir? Çoğu yine beynin içi diyecektir. Peki zihnimiz beynimizin dışına sızabilir mi? Yani diğer bir deyişle beyin dışına uzanabilir mi? İki önemli zihin felsefecisi Andy Clark ve David Chalmers 1998 tarihli The Extended Mind adlı makalelerinde zihnin ve düşünce süreçlerinin beynin dışına yayılabileceğini, yani dış dünyaya çıkabileceğini iddia ettiler. Bu garip fikre nereden vardılar? Gelin önerdikleri basit düşünce deneyi ile bu fikri anlamaya çalışalım.
Alper ve Ayşe adında iki arkadaş düşünün. Ayşe sağlıklı bir hafızaya sahip ve daha önce gittiği yerler hakkındaki bilgileri hatırlayabiliyor. Alper ise Alzheimer hastası ve hafıza kaybıyla mücadele ediyor. Bununla başa çıkmak için adresler, isimler ve randevular gibi unutabileceği önemli ayrıntıları yazdığı bir defter tutuyor. Defteri güvenilir yoldaşı.
Bir gün ikisi de Modern Sanat Müzesi’ni ziyaret etmeye karar verir. Ayşe sadece nerede olduğunu hatırlarken, Alper defterini kontrol eder. Bu farklılığa rağmen, her ikisi de kendi yöntemlerini kullanarak aynı yere varırlar. Ayşe’nin beyni bilgiyi içsel olarak depolarken, Alper dışsal bir yardım olarak not defterine güvenir.
Felsefeciler Clark ve Chalmers, Alper’in (ya da onların verdiği isimle Otto’nun) not defterinin tıpkı Ayşe’nin hafızası gibi işlediğini savunarak ilginç bir soruyu gündeme getiriyor: Ayşe’nin hafızasını zihninin bir parçası olarak kabul edersek, Alper’in not defterini de zihninin bir parçası olarak mı kabul etmeliyiz? Daha teknik bir ifade ile Ayşe’nin müze hakkında uzun süreli hafızasından geri getirebildiği bilgiler zihinsel olarak, zihninin bir parçası olarak sayılır. Bunlar felsefecilerin tabiri ile eğilimsel inançlardır, sahip olduğu ancak hafızasından geri getirene kadar gerçekte dikkate almadığı inançlar. Alper’in defterinden edindiği bilginin de eğilimsel bir inanç olduğunu söyleyebilir miyiz? Söylersek o zaman defterin Alper’in zihninin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. “Genişletilmiş zihin” teorisi olarak bilinen bu fikir, zihnimizin beynimizle sınırlı kalmayıp çevremizdeki araç ve kaynakları da kapsayabileceğini öne sürüyor.
Buna göre güvendiğimiz........
© Serbestiyet
