menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Lütfen sadede gelelim sayın Öcalan

14 1
08.06.2025

Türkiye’de yarım asır süren çatışmalarda kaç bin kişinin öldüğü konusunda maalesef henüz malumatımız yok. Örgütün askeri kanadından şu an sorumlu olan Murat Karayılan, 12. ve son kongrede memnuniyetsiz ve gönülsüz hallerini gizlemeye tevessül etmeden, sivillerle beraber 45 bin civarında Kürdün öldüğünü konuşmasının duygusal anlamda doruk kısmında üstüne basa basa vurguladı.

Bu sayıya Rojava’da DAEŞ’e karşı direnişte ve çoğunluğu Türkiye’nin hava saldırılarında ölen 13 bin kişi de dâhildir. Rojava’da çoğunluğu DAEŞ’in bombalı intihar saldırılarında yaralanan 30 bin kişi var ve çoğu uzuvlarını kaybeden büyük bir veteran ordusunu teşkil ediyor. Suriye’nin kuzeyinde yaşıyorlar ve onlara dağlardaki fiziksel koşullardan yıpranmış, hastalanmış, yaşlanmış PKK’nin öz veteranları da katılmış durumda.

(Fark ettiyseniz savaş emeklileri için Arapça değil, Latince kökenli bir kelime kullanma uyanıklığı yaptım. İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi, filmlerinde sistemi eleştirirken başvurduğu mübdi alegorilere gelen övgülere: “Bütün hepsi baskıcı bir rejimde zuhur eden yaratıcılığın nimetleri” derdi. Biz de Türkiye’deki baskıcı atmosfere minnettarız, çok şükür.)

Türkiye’de devletin “şehit” ve “gazi” unvanı verdiği on binlerce kişi zaten malum; bir de savaşa doğrudan taraf olmadığı halde göçle, sefaletle sınanmış milyonlar, milyonlarca yıl hapis yatmış yüzbinler var. Milyonlarca yıl zira 50 bin insanı 20 yıl boyunca hapiste tutarsanız, hepsinin yattığı ceza toplamda 1 milyon yıl ediyor. Bu, 20 yıl değil. Her mahkûm ayrı bir çile çekiyor; bu, 20 yıllık kolektif bir cefa değil. Her mahkûmun sürgünü, ailesi ayrı bir hikâye. Yani siz insanları “20 yıl yatırdık, ne var bunda?” diye geçiştiremezsiniz. Kelimenin tam manasıyla 1 milyon yıl yatırıyorsunuz. Velhasıl, bilanço ağır, manzara pek iç açıcı değil.

Peki yukarıda bir paragrafa sığdırmak zalimliğini gösterdiğimiz mezarlık ve zindan dolu hâl neden yaşandı? Abdullah Öcalan’ın sunduğu perspektife baktığımda, bu savaşta hayatını kaybeden 70 bin insanın, evrenin 13,5 milyar yıllık ömrünü akla yatkın bulanlarla bulmayanlar arasında yaşanan bir inatlaşmadan dolayı birbirini boğazlamasından olduğu zannına kapıldım. Bu büyük ve kanlı kavga elbette bundan olmadı; ortada bir Kürt, Kürtçe ve Kürdistan sorunu var.

(Kaçıranlar için Öcalan, örgüte sunduğu perspektifte evrenin yaşını tartışmaya açıyor.)

Kürt ve Kürtlük kısmıyla ilgili olarak sanırım dört ülkede de sorun anayasal düzeyde olmasa da toplumsal düzeyde çözülmüş görünüyor. Sokaklarda “Kürt diye bir şey yok!” diye size kimse çatal kaşık fırlatacak bir histeri içinde değil. Hatta “Kürtler Turgut Özal’ın şişko göbeğinden çıktılar” diyen münevver yeni nesil ırkçılar bile buna yeltenmiyor. Artık Türkiye’de bile Kürt ve Kürtlüğün varlığıyla alakalı bir problem yok; bu sorun aşıldı. Lakin bu minik bariyeri atlamak, Öcalan’ın dediği gibi bu kanlı hikâyenin en büyük başarısı olamaz.

Bu tartışma, bu devasa hadisede Kürtler için her zaman meselenin en karikatürize ve zaten gülünüp geçilecek tarafıydı. Abdullah Bey, “sadede gelelim” derken derdim Öcalan’a hürmetsizlik ve ukalalık yapmak değil; sadece Kürtçenin Kurmanci lehçesinin, küresel ısınmadan eriyen Grönland gibi eridiğini gören birinin endişesi ve acelesiyle aciliyeti vurgulamak. Ve bu dert, bir hayli büyük bir dert.

Kürt, Kürtçe ve Kürdistan dedik. Evet, Kürdistan. Kürtlerin yaşadığı yere Kürdistan, güllerin bulunduğu bahçeye gülistan, dedenizin mezarının olduğu yere de kabristan deniyor. Yüzlerce yıllık tarih atlaslarında “Güneydoğu Anadolu Bölgesi” diye bir yer maalesef mevcut değil. Bu meselede bu üçünün payı aynı değil. Kürt meselesi dediğimiz hadisenin ’u Kürtlük, P’si Kürtçe ve @’ı Kürdistan. Bu yüzdelikleri kafama göre belirledim ama meseleyi kendine dert edinenler, hakkaniyetli pay ettiğimi söyleyeceklerdir.

Sakın ola ki beni, yıllardır devletçi Türklerin “Kürtler ve PKK Amerika’nın maşası ve ikinci İsrail için mücadele eden aparatlardır” propagandasına tuhaf şekilde kendileri de inanmış uçuk kaçık Kürt milliyetçilerinden sanmayın. Ne Avrupa ne Amerika ne de İsrail, hiçbir zaman Kürtlere “Hadi falanca ülkeyi........

© Serbestiyet