menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Rasyonele dönmek neden bu kadar zor?

20 0
15.09.2024

Bir önceki yazıda, gazeteci Stuart Jeffries’in Büyük Uçurum Oteli adlı kitabından bahsetmiştim. Kitabı, Frankfurt okulu diye bilinen, ilk dönemlerinde Alman toplumunu ve faşizmi, daha sonra Hitler’in yükselişiyle Amerika’ya göç etmek zorunda kalınca ise bu yeni kapitalist-kitle toplumunu her yönüyle analize tabi tutan neo-Marksist bir entelektüel kuşağın ortak biyografisi olarak uzunca anlatmıştım.

Kitapta, bir kısmına önceki yazıda değindiğim, otoriteye boyun eğme, özgürlük problemi, tüketim toplumu, kültürün endüstrileşmesi gibi oldukça önemli tartışmalar yer alıyor. Geçen hafta yeterince değinemediğim tartışmalardan biri de, rasyonellik meselesidir; toplumların genellikle rasyonel davranamamalarının sebepleri… Özellikle, Adorno’nun, sonradan Akıl Tutulması’nı (Metis) yazacak olan Horkheimer’in ve Tek Boyutlu Toplum (İdea yayınları) yazarı Marcuse’un, fazlaca üzerinde durdukları bir konu bu. Çünkü, onlar açısından hem Hitler’e teslim oluşta hem de Amerikan yaşam tarzında gerçek anlamda sorgulayan ve sonuçları öngörerek hareket etmeye yarayan bir akıl söz konusu değildir. Bu nedenle, her üç isim çeşitli eserlerinde, aklın ne işe yaradığını, Aydınlanma öncesi ve sonrasını karşılaştırarak ele alırlar. İnsan, aklını neden kullanamaz ya da akıl, kullanılmak için midir gibi sorular sorarlar? İdeoloji ile akıl arasında nasıl bir ilişki vardır? İnsanların inançları aklı saf dışı mı bırakır? gibi soruları da buna ekleyebiliriz.

Bu sorularla Türkiye’ye bakınca, rasyonel bir toplum olduğumuzu söylemek zor. Ekonomide bir türlü rasyonel politikalara dönemeyişimiz, hukukun ve adaletin evrensel ilkelere göre işleyememesi, güvenlik ve dış politikanın neye göre oluşturulduğunun anlaşılamaması ya da eğitimde “yerli ve milli” modelin ne içerdiğinin sadece ilgili Bakan tarafından bilinmesi gibi konuların hepsinin arkasında, gerçek anlamda akla dayalı politikalar üretemeyişimiz var. Peki ama neden? Akılsız bir toplum olmadığımız açık çünkü öyle olsa, bütün bunlar büyük birer tartışma konusu olarak sürekli gündem oluşturmazdı. Ve bu politikaları üretenler akılsız olsalar, mutlak suretle kamuoyundaki bütün bu tartışmalara bir noktadan sonra boyun eğer, eleştirileri uygulamaya çalışırlardı. Oysa, gerçek bunun tam tersi. Yani ne bu tartışmaları yapanlar ne de bu politikaları üretip uygulayanlar akılsız; tam aksine, oldukça akıllı oldukları için akıllarını kullanmıyorlar belki de. Çünkü, akıllarını kullandıkları anda siyasi ve ideolojik olarak varlıklarını sürdüremeyecek, iktidarlarını kaybetme tehlikesiyle yüz yüze gelecekler. Dolayısıyla, temel konu akılsızlık değil aklını kullanma ve kullanmama ya da kullanamama… Belki de rasyonalitenin kendisi mitsel bir inanış olarak akılsızlığı üretiyordur ve buna ideoloji olarak sarılan bizim gibi toplumlar, irrasyonalitenin bir tür modernizm karşıtlığı olduğunu düşünerek buradan ahlaki ve ideolojik karşıtlıklar ürettikleri için bilerek böyleyizdir; böyle olmayı seçmişizdir. Rasyonellik kendi kendini eleştirilemez kıldığı için, irrasyonaliteye neden olan sorunlar,........

© Serbestiyet


Get it on Google Play