menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Polis devleti

13 0
10.06.2025

Yakın zamanda ilginç bir kitap yayımlandı: Brian Chapman’ın Polis Devleti (epos yayıncılık). Kitabın içeriği de başlığı kadar ilginç bir inceleme sunuyor. Yakın tarih boyunca polis devletinin gelişim seyrini, geleneksel, modern ve totaliter polis devleti olmak üzere üç başlık altında inceliyor. Elbette Hitler’in polis bakanı Himmler’e, Gestapo’ya, Fouché’ye Avusturya Kralı II. Joseph’e epeyce yer ayırıyor. Kitap önemli çünkü bir siyasal iktidarın demokratik değerlerle ilişkisini, rejimin açık ve örtük karakterini en iyi anlama imkânı veren kurumun polis olduğunu iyi anlatıyor.

Kitabın temel tezinin, polis devletinin hukuk devletinin tam zıttı olduğu ancak hemen her zaman kendisini hukuk ve yasalarla büyük bir uyum içerisinde sunduğu ve dolayısıyla onu anlamak için açıktan görünen işleyişlerin ötesine geçip yazlı olmayan, belirsiz ve gizli işleyişlere bakmak gerektiği fikri olduğunu söylemek mümkün. Aslında çok eski bir kitap bu; ilk baskısı 1970’de yapılmış. Bizde 55 sene sonra ihtiyaç duyulmasını bir gelişme mi yoksa “gelişememe” olarak mı görmeli, bilemedim. (Küçük bir not: daha önce başka bir vesileyle 1970 baskısını kullanmış olduğumdan, metin içerisindeki alıntıların bir kısmı kendi çevirim olarak oradan alınma.)

Önce şunu belirtmek gerekir ki polis devleti, zannedilenin aksine hukukun, mahkemelerin ya da yasaların işlememesi demek değildir. Şiddet ve zor gücünün olağan zamanlardan daha fazla kullanılmasını da çoğunlukla içermez. Buralarda, dışarıdan bakıldığında her şey her zamanki gibi sürmekte, kurumlar görev tanımlarına göre çalışıyormuş gibi görünmekte ve insanlar hep olduğu gibi davranmaktadırlar. İşler kâğıt üzerinde olması gerektiği gibidir ve hatta “gerçek olamayacak kadar iyi” gözükmektedir. Aşırı bir düzen, aşırı kurallar ve abartılı cezalar söz konusudur. Her yerden benzer sesler duyulduğu için, farklı düşünceler anlamsız bir boş uğraş gibi kalır.

İtirazlar olsa ya da farklı görüşler dile getirilse de esas olan bunun adı konmamış yasalara uygun şekilde yapılmasıdır. Her alanda, “adı konmamış” ya da “yazılı olmayan” yasalar vardır ve polis devleti, tam olarak yazılı olmayan yasaların yazılı yasalar marifetiyle uygulandığı, bütünüyle belirsizliklerle belirlenen yerin adıdır. Diğer bir deyişle, polis burada gerçek anlamda polis olmaktan çıkmış, yasaları hukuk ve adalet için değil, hukuk ve adaleti yazılı olmayan yasaların uygulanması için kullanan bir kurum haline gelmiştir. İşler tersine dönmüş, devlet halkı için olmaktan uzaklaşmıştır.

Burada, rıza ve gönüllülük yerini bütünüyle zorunluluklara bırakmıştır. Polis devleti, zorunlulukların yasa gibi gözüktüğü yere denmektedir. Bilinen bir gerçek olarak zorunluluk, kendi yasasını yaratır ve polis devleti tam anlamıyla zorunlulukları mutlak itaatin temel gerekçesi haline getirerek çalışır. Chapman, “Hitler’in polis şefi Himmler’in en büyük silahı, zorunluluğa dayalı yönetme hakkıydı.” diye yazar; “resmi olarak polis hizmetinin sivil idareye tabi olduğunu kabul edebilirdi belki fakat bir zorunluluk durumunda bu düşüncesi hemen siliniverirdi.” (1970, s.74).

Zorunlulukta, norm ve dolayısıyla yazılı kurallar fiilen askıya alınmış, bir “istisna hali” yaratılmıştır. Zorunluluğa dayalı istisna hali, özgürlük alanını polis eliyle bir güvenlik alanına dönüştürür. Özgürlüksüz güvenlik tedirgin edici bir güvensizlik olarak yansır. Her türlü sınırlama, zorlama halini alır. Hukuk düzeninden ayrı bir “düzen” fikri gelişir. Yazılı olmayan, olağanüstü hâl dönemi örneklerine benzeyen, paralel bir hukuk düzeni........

© Serbestiyet