Maliyeci zihniyetiyle iktisadi kalkınma olamaz
Birsüredir Şevket Süreyya’nın kitaplarını okuyorum. Suyu Arayan Adam gibi, Toprak Uyanırsa gibi büyük hacimli kitaplarını elimde görenler, bunaltıcı yaz sıcaklarıyla hayli uyumsuz bir iş yaptığımı kibarca sezdiriyorlar. Sıkıcı ve keyifsiz bir adam gibi görünüyorum muhtemelen. Dış gerçeklikten kopuk, kendi aleminde “ilginç” biri gibiyim. Hayatın zevklerinden uzak, kime ne faydası olacağı meçhul bilgilerle kendini avutan, garip bir figür olarak, idare ediliyorum.
Kitapları ilk kez elimde görenlerden bir kısmı neyse ki kısa bir internet araştırmasıyla, özellikle Suyu Arayan Adam’ın yeterince popüler bir eser olduğunu görerek rahatlıyorlar. Daha normal biri gibi görünüyorum şimdi. Toprak Uyanırsa ise aynı şansa sahip değil ne yazık ki. “Bu kitabı kim neden okur” hissini her yanımdan alıyorum. İdealist bir öğretmenin Polatlı açıklarında çorak bir bozkır köyüne olan romantik bağlanışını konu eden kitap, köyün, sonunda tipik bir aydınlanma geçirerek yeşerdiğini, toprağın ve zihinlerin uyandığında nasıl bambaşka bir yaşantının söz konu olabileceğini anlatıyor. İlmek ilmek dokuyor desek daha doğru olur, 408 sayfa olduğunu düşününce! Kitabın alt başlığında hatıralar yazsa da verdiği his bambaşka. Roman değil, hatıra değil, hikâye değil, kendi türünde bir kitap bu; Kurgu da değil gerçek de.
Sıcaklar arttıkça susuzluğum da artıyor sanki ve ardından yeni bir Şevket Süreyya kitabı geliyor: Menderes’in Dramı? (Remzi Kitabevi). Şevket Süreyya gibi, Atatürk’e ve İnönü’ye dair en hacimli, ayrıntılı ve yakın eserlerden bazılarına sahip bir kalemin gözünden Menderes’in nasıl göründüğünü çok merak ediyorum. Onun bütün bir serencamını, ideolojik olarak karşı cephede yer alan usta bir yazardan dinlemek istiyorum. İçtenliğine ve nesnelliğine güveniyorum. O da açılışta yazdıklarıyla işin önlenemez öznelliğini bildiğini belirterek, buna rağmen güvenmemizi istiyor: “Hülasa bu kitap, bir insanın serüvenidir. Evet, bir insanın serüveni…Çünkü bu kitabın konusu, her şeyden önce insandır. Hülasa, Adnan Menderes’in hikâyesi, bu eserde kendi ölçülerimizce ve kendi gücümüzce işlenmektedir. Ama, her biyografı incelemesinde olduğu gibi, elbette bu eserde de, objektif bir çaba içinde, sübjektif bir hasıla dile gelecektir.” (s.8).
Sonrasında, gerçekten iyi bir Menderes biyografisi okuyorum. Yazarın, özellikle İnönü hayranlığının gölgesini sayfaların her yerinde hissetsem de iyi bir kitap bu. Menderes’i her yönüyle, yalnızlıkları, romantik heyecanları, isyan duyguları, toprağa bağlanışı, kompleksleri, yetersizlikleri ve üzüntüleriyle anlatıyor; Büyük bir insanla karşılaşıyorum. Halkın dertlerini gerçek anlamda yüreğinde hisseden, köylü ruhuyla bütünleşebilen, halk çocuğu -ve toprak ağası!- Menderes’le…onu ilk keşfedenin ve meclise gelişinin önünü açanın Atatürk olduğunu öğrendiğim Menderes’le… Ne denli ulaşılmaz hayallere kapılsa da bir ayağı hep yerde ve........
© Serbestiyet
visit website