Kuseyri’ye, Osman’a, Fatih’e selam söyle Erhan ağabey
Son yıllarda Erhan Erel’i ara sıra telefonla arar, hal hatırını sorardım. 17 Nisan akşam üzeri kardeşi Dr. Ercan, Erhan ağabeyi kaybettiğimiz haberini verdi. 80’ini devirmiş (1943-2025) ihtiyar bir delikanlıydı, ama yine de insan şairin mısrasındaki gibi, “Her ölüm erken ölümdür” demeden edemiyor.
Her devrimci farklı özellikleriyle bilinir, öyle anılır. Erhan ağabey, tek bir özelliğiyle tanımlanamayacak, çok yönlü bir kişilikti. Yardımsever ve arkadaş canlısı olarak, güvenilir eylem adamı olarak, devrimci sendikacı ve zor zamanların avukatı olarak hepimizin sevgisini ve saygısını kazanmış ender kişiliklerindendi. Aramızdaki 7-8 yaş farkına rağmen bunu hiç hissettirmezdi. Çocukluğunun geçtiği Gaziantep-Şanlıurfa arasındaki Birecik ağzından kalma “Ciğerim” sözcüğünü çok kullanır, biz de ona akranıymış gibi öyle hitap ederdik. Hâlâ onu kendi aramızda bu adla anarız.
***
Erhan Erel yakın tarihimizin hafızasını temsil eden neredeyse nesli tükenmiş devrimcilerden biriydi. Kimin emekçilerin haklarını savunduğunu ve kimin onların kanını emdiğinin farkına varıp erken yaşlarda mücadeleye katıldı. 1960, 1971, 1980 darbelerini yakından yaşamış, her birinin hem tanığı hem sanığı olmuş bir anı küpüydü. İlkinde ilerici öğrenci, ikincisinde eylemci ve Marksist devrimci mahpus, sonuncusunda ise celladın eline düşenlerin yardımına koşan devrimci bir avukat olarak. Anılarını (parça parça değil) tam boy yazsaydı, çok öğretici olurdu.
Erhan Erel 1960’larda TİP’in, ardından FKF/Dev-Genç’in mücadelesini omuzladı. En çok da uzun yıllar başkanlığını yaptığı YSE-İş Ankara Şubesi’ne emek verdi. Hikmet Kıvılcımlıların, İsmet Demirlerin, Mustafa Kuseyrilerin, Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların, İbrahim Kaypakkayaların, 68 ve 78 kuşağından sayısız devrimcinin tanışı, eylem arkadaşı, yoldaşıydı. 1968 işgalleri sürecinde oluşan Basın Yayın Komünü’nün, Hukuk Fakültesi ayağını oluşturan asli elemanlarındandı. Yaş ve devrimci geçmiş olarak bizlerden eski olması nedeniyle hürmet ederdik. Hepsi de öğrenci Basın Yayın Komünü’nü kadrosu içindeki en yaşlı, meslek sahibi ve evli barklı tek kişi oydu. Mekânı bizler gibi okulun bodrum katındaki yatakhane değil, o zamanki eşi Dr. Ümit hanımla (Tayfun Cinemre’nin ablası) birlikte kaldıkları eviydi. Bizleri eylemlerimizden arta kalan zamanlarda evinde yemeğe davet eder, elleriyle yoğurduğu çiğ köfte veya balık eşliğinde şarap ikram ederdi.
Erhan Ağabeyin komünümüze çok değerli maddi ve manevi katkıları oldu. 1968-1969 yıllarında silah herkeste olmaz, az kullanılırdı. Silah kullanmayı ilk onun ruhsatlı 22’lik Star tabancasıyla yaptığımız atış talimlerinden öğrendik. Bizler henüz öğrenci devrimciliği yaparken, onun bir yandan eylemlere katılıp bir yandan da devrimci sendikacılık yapması sınıf devrimciliğini içeriden sürdürmenin önemini kavradığına işarettir. Gerek 1971 öncesinde, gerekse 1974 Affıyla cezaevinden çıktıktan sonra, Sıhhiye’deki sendika bürosu sadece bizim değil, bütün gruplardan devrimcilerin uğrak yeriydi. Ankara’da ve Adana’da sendikalara ve başka ilişkilere ulaşmamızda Erhan Erel’in payı çoktur.
***
Basın Yayın Komünü’ne en büyük katkılarından biri, Osman Yaşar Yoldaşcan ve Mehmet Fatih Öktülmüş gibi ikisi de birbirinden nitelikli yoldaşlarımızın saflarımıza katılmasına vesile olmasıdır. Osman’ın ablası ve Fatih’in kuzeni Dr. Gülfem Yoldaşcan, Erhan Erel’in eski eşi Dr. Ümit Erel’in okul arkadaşıydı. 1970 yılında evinde verdiği şaraplı yemek davetlerinden birinde tanıştık ikisiyle de. Osman ODTÜ’de fizik mühendisliği, Fatih’se elektrik mühendisliği tahsil eden taze ve zehir gibi devrimcilerdi. O yılın haziranında bir komün yoldaşımızın kaza kurşunuyla kaybettiğimiz Mustafa Kuseyri’nin boşluğunu günü gününe doldurmakla kalmadılar, aynı zamanda Türkiye devrimciliğinin zirvelerine tırmanma başarısı gösterdiler. 1970’ten itibaren Osman silahlı çatışmada, Fatih 1984 ölüm orucunda hayatlarını kaybedinceye dek yollarımız ayrılmadı. Onlar olmasaydı, belki yine militan olurduk, ama o denli olamazdık.
Basın Yayın Komünü’nün 12 Mart dönemindeki en büyük eylemi, aynı zamanda tarihimizin en büyük siyasi soygunu olan 27 Temmuz 1971 tarihinde gerçekleştirilen say say bitmez bavullar dolusu 4 milyonluk Denizli Ziraat Bankası aracı soygunudur. Darbe ve sıkıyönetim koşullarında aracın içinde komün sempatizanı Kadir Kaymaz’ın mutemet olarak bulunduğu soygun, öyle arabanın silah zoruyla durdurulmasıyla olup bitecek basit bir eylem değildi. Planlamasını ve görev bölüşümünü Erhan Erel’in sendika bürosunda yaptığımız oldukça karmaşık, çok bileşenli bir soygundu. Bir grup banka aracını Denizli yolunda durdurup çantalar dolusu paralara el koyacak, Kuşadası’nda tatilci görünümündeki (Osman, Fatih ve........
© sendika.org
