Sömürü, güvencesizlik ve Dilovası: “Kadın istihdamı” neyi örtüyor?
Resmî verilere göre 2025 yılı itibarıyla Türkiye’de kadın işsizliği giderek derinleşiyor. Örneğin DİSK–AR’ın raporuna göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 29,7’ye çıkmış durumda ve kadınlarda bu oran çok daha yüksek. Ayrıca, “istihdam artıyor” söylemlerine rağmen kadınlar ilk işten çıkarılanlar arasında yer alıyor.
“İş Pozitif” gibi programlar da bunun bir göstergesi olarak sunuldu. Sanayi bölgelerinde kadınlar çoğunlukla İŞKUR üzerinden teşvikli ve geçici işlere alındı. Yasal zorunluluk süresi dolunca da aynı kadınların birer birer işten çıkarıldığını gördük. Yani kağıt üzerinde yükselen istihdam rakamları, gerçekte kadın emeğinin yine ucuz, geçici bir işgücü olarak görülmesinin üzerini ancak bir süreliğine örtebildi.
Bu tablo aslında bize şunu söylüyor: İktidarın “kadın istihdamını artırıyoruz” propagandası ile gerçeklik arasında büyük bir fark var. Kadınların işgücüne katılması kutsanıyor, ama o katılımın biçimi, koşulları ve süresi çoğu zaman emek sömürüsüne dönük. Yani kadın işçi olarak çalışmak, “istihdam” adıyla geliyor, “güvence” adıyla değil.
Mesele sadece işten çıkarılmak ya da güvencesiz bırakılmak değil; patronların bizim emeğimiz, bedenimiz ve negatif anlamda sağlığımız üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküm de sürekli büyüyor. Bu tahakküm çoğu zaman yalnızca bir “iş disiplini” meselesi gibi sunulsa da, özünde kadınların bedenine yönelik bir baskı ve erkek şiddetinin işyeri hali olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle Digel Tekstil direnişinden kadın işçilerin aktardıklarına göre, işyerinde “hamilelik hakkı” pratikte bir tehdit mekanizmasına dönüşmüş durumda. Fabrika yönetimi hamilelik belgesi olarak yalnızca yaygın kabul gören Beta-HCG kan testini geçerli saymıyor, bunun yerine kadın işçilerden “rahmin içerisinde bebeğin kese içindeymiş/değilmiş” gibi gösterecek ultrason görüntüsü talep ediyor. İşyeri hekimi ve İnsan Kaynakları Müdür Yardımcısı, kadın işçileri “Ultrason görmeden seni hamile işçi saymayız, haklarını kullandırmayız” diyerek açıkça baskı altına alıyor. Bu uygulama yalnızca işe alım ya da işte kalma konusunda bir ayrımcılık değil;........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein