menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gençlik krizi ve kriz gençliği

12 1
02.04.2025

Hiçbir isyan ve direniş hareketi durgun gökte çakan şimşek değildir. Genel bir kural olarak, her büyük çaplı toplumsal direniş dalgasının öncesindeki tarihsel süreçte mayalandırıcısı ve habercisi olan eylemler serisinde bir yükseliş eğilimi vardır. Türkiye’de 2025 Bahar direniş dalgasının başını çeken ve şimdiye kadar ana gövdesini oluşturan gençlik kesimleri hareketinin yakın süreçteki öncüllerini görelim:

ODTÜ öğrencilerinin ODTÜ orman katliamına karşı direnişi (2019), Kredi Yurtlar Kurumu borçlular ve bursluları hareketi (2020), KYK yurtlarında kalan öğrencilerin eylemleri (2021), İstanbul Sözleşmesinin feshine karşı üniversiteli kadın öğrencilerin eylemleri (2021), Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyuma karşı direniş hareketi (2021-2023), Kürt öğrencilerin anadilde eğitim eylemleri (2022), Barınamıyoruz hareketi (2022- 2023), diplomalı işsizlik ve enflasyona karşı Geleceğimiz Elimizden Alınıyor hareketi (2022-2023), vakıf üniversitelerinde fahiş harç zammına karşı eylemler (2023), Filistin için Bin Genç hareketi (2023-2024)…

Bu listeye 2020-2024 dönemindeki çok sayıda üniversitede yemekhane zamlarına karşı direnişler, geleneksel üniversite şenliklerinin yasaklanmasına direnişler, üniversite işçilerinin direnişleriyle dayanışma eylemleri (İÜ, İTÜ, BÜ, ODTÜ, AÜ, Ege Üniversitesi, Koç Üniversitesi, vd) eklenebilir.

McDonald’s, Starbucks, Migros ve Marketler, Çağrı Merkezleri, Trendyol, Getir, Yemeksepeti gibi büyük zincirlerde büyük bölümünü genç ve önemli bir bölümünü öğrenci işçilerin oluşturduğu işçilerin düşük ücretler, yoğun ve uzun mesai, performans baskısı, mobbinge karşı grev ve direnişler, sendikalaşma mücadele ve kampanyaları (2022-2024)… Başta mühendislik, sağlık, medya sektörleri olmak üzere genç/öğrenci emeği yağmacısı staj ve zorunlu staj sistemine karşı tepki ve kampanyalar (2022-2024)… İstanbul’da bir kafe zincirinde ödenmeyen ücretler ve sigortasız çalışmaya karşı işçi-öğrencilerin grevi, İzmir’de bir kafede çalışan öğrencilerin tacizci patrona karşı eylemleri, Ankara Üniversitesinde part-time temizlik işçiliği yapan öğrencilerin asgari ücret altı ücret dayatan taşeron firmaya karşı direnişi, Ege Üniversitesi’nde özel güvenlik görevlisi olarak çalışan öğrencilerin taşeron firmaya karşı kadro ve insanca ücret direnişi gibi birçok başka eylem de eklenebilir.

Liselerde de 2021-2024 döneminde LGS ve YKS, kıyafet yönetmeliği, din ağırlığı artan yeni müfredat, bazı Anadolu ve Fen liselerine kayyum müdür ataması, kantin ve ulaşım kartı zamları gibi konularda çok sayıda öğrenci eylemi gerçekleşti.

Son yıllardaki üniversite ve liseli gençlerin direniş dalga ve hareketlerine dair bu oldukça yetersiz liste bile, “bu gençler de nereden çıktı”, “bu gençler kim, Z kuşağı mı”, “bu gençler apolitik değil miydi”, “gençler neden sokakta”, “gençler ne istiyor” gibi dışlayıcı ve gizemcileştirici soruları soranların ağzına tıkmaya yeter.

Gençlerin daha büyük çaplı eylemleri gökten inmedi, İmamoğlu’nun tutuklanması daha büyük çaplı genç eylemlerinin yalnızca bir tetikleyicisi oldu. Gençler zaten yıllardır okullarında, yurtlarında, giderek de çalıştıkları işyerlerinde; sayısız soruşturma, okuldan/yurttan/işten atılma, gözaltı ve tutuklamaya karşın yüzlerce, bazıları binlerce ve Barınamıyoruz hareketinde yüzden fazla yurtta onbinlerce kişilik direnişlerle, hoşnutsuzluk ve istemlerini sağır kulaklara haykırıyorlardı. Genç eylemleri başta kayyumlara, dinci-gerici ve faşist baskı ve disiplin yönetmeliklerine, özgürlük, katılım ve temsiliyet yoksunluğuna, ezilen cins, ezilen ulus ve Filistin sorunları olmak üzere yer yer yeni siyasallaşma dinamikleri; eğitim, barınma ve yaşam pahası ve koşullarına, zaman, mekan ve sosyal yaşam yoksunluğuna, diplomalı işsizliğe, düşük ücretlere, güvencesizliğe, üniversite staj ve işyerlerindeki çalışma koşullarına karşı bir sınıfsallaşma dinamiği de içeriyordu.

Üniversiteli eylemlerinin başını 3 büyük kentteki en büyük ve temel üniversiteler (İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, Yıldız Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ege Üniversitesi) çekiyor görünmekle birlikte, eylemler bir yandan vakıf/özel üniversitelere (Koç, Sabancı, Bilkent, Acıbadem, Özyeğin, vd) diğer yandan Anadolu’daki (birçok eylemin haber bile olmadığı) üniversitelere de yayılıyordu. Öğrenci eylemlerinin Boğaziçi ve Koç gibi pek çok gencin özendiği ve bir dönem “elit” diye bilinen üniversitelere de yayılması, sınıf atlama beklentilerinin de tıkanmış olması açısından önemli bir göstergedir. Anadolu’daki birçok gecekondu üniversitedeki gençlerin daha katı kuşatılmışlık, sosyal imkansızlıklar ve terbiye sistemi ise, zaten işçileştirmenin bir biçimi olarak işler.

Türkiye’de hem okuyan hem çalışan üniversiteli gençlerin oranı, bazı üniversite anketleri, YÖK ve TÜİK istatistiklerinden yapılabilecek bir tahminle yüzde 40’a kadar çıkmış durumda (2022-2023). Bu oran yalnızca 10 yıl öncesinde yüzde 20 civarındaydı. Yılda 200-250 bin civarında üniversite öğrencisi ekonomik zorunluluklar ve tam zamanlı çalışmaya geçiş gibi nedenlerle okulu bırakıyor. Genç işsizliği (15-24 yaş), yüzde 25. (TÜİK, 2024) Yükseköğretim mezunlarında işsizlik (diplomalı işsizlik) yüzde 20. İşletme, İktisat, Siyaset Bilimleri, Edebiyat, Tarih, Felsefe, Sosyoloji, Güzel Sanatlar, İletişim, Mimarlık ve Mühendislik, ve özellikle de son birkaç yılda İnşaat mühendisliği, yani yüksek öğretimin en temel ve kitlesel dallarının tamamı tarihlerinin en yüksek işsizlik oranlarını görüyor.

Ne okuyan ne çalışan kategorisi ise son 20 yılda iki kata yakın bir artışla yüzde 25’in üstüne çıkmış görünüyor. İngilizce’de NEET (eğitimde ve istihdamda olmayan, mesleki eğitimi de olmayan), Japonya ve Güney Kore’de Hikikomu (sosyal çekilme) olarak tanımlanan bu toplumsal kategori, Pandemi sonrası “sessiz istifa” dalgasıyla daha büyümüş, dünya çapında başlıbaşına bir toplumsal kriz etmenine dönüşmüş durumda. Bir tür “sessiz sosyal protesto” olarak da tanımlanabiliyor. Başlıca nedenleri genç işsizliği, despotik ve aşırı düşük ücretli, taşeron, güvencesiz ve gig çalışma rejimi, KPSS ve ALES gibi sınavlara takılıp kalma ve eğitim/yüksek öğretimden de beklentisizlik olan bu kategoride “çalışmama” görünümü de aslında yanıltıcı. Bu kategorideki gençlerin önemli bölümü en geçici, düzensiz, düşük ücretli, gig işlerde (bir kısmı gri ve kara ekonomide) ara ara çalışıyor, bu biçimiyle Marx’ın Kapital’deki nispi artık nüfus bölümündeki, işçi sınıfının en alt kesimlerini oluşturan “durgun artı-nüfus” tanımına giriyor.

Türkiye’de yalnızca rejiminin değil daha derin ve temelde kapitalizmin krizinin en ağır biçimde vurduğu toplumsal kesimlerden biri, tüm çeşitliliğiyle emekçi gençler. Gençliğin bu toplumsal-kültürel çeşitlenmesine karşın yine tek kalıba ve ucuz işgücü olma disiplinine sıkıştırılması bile gençlik krizinin bir nedeni. Pandemi ve hemen sonrasında yazılım ve freelance işlerin, internet ve platform işlerinin istihdam ve ücretlerinde belli bir genişleme yaşanmasının ardından, beyaz yakalı mesleklerde de daha keskin ücret ve çalışma koşulları düşüşleri, Şimşek programı ve yüksek enflasyonun daha fazla öğrenci genci çalışmak zorunda bırakması, genç ve öğrenci işleri ücret ve koşullarında daha keskin düşüşler, taşeron ve gig işler dışında iş bulamama, genç işsizliğinde artış, daha uzun ve daha yoğun despotik mesailer, hem okuma hem çalışmanın giderek daha zorlaşması, bunu sürdürmeye çalışanlarda tükenme sendromu, artan baskılar ve........

© sendika.org