menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avrupa’da yeni aşırı sağ ve faşist dalga

10 0
10.03.2025

Bu gibi hareketlerin [Mussolini’nin Faşist Partisi ve Hitler’in Nasyonal-Sosyalist Partisi] iktidarı bağımsız olarak ele geçirdikleri iki ülke sadece İtalya ve Almanya’ydı: İşgalcilerin Avrupa’da kurdukları kukla rejimler sadece İtalyan ve Alman silahlı kuvvetlerinin süngüleriyle yaşamış ve onlar yok olur olmaz da çökmüşlerdi.

Dan Tamir

20 Temmuz 2019-Haaretz

Yine karmaşık bir tarih dilimi yaşanıyor. Covid-19 durulur gibi olurken, İtalya’da başlayan faşizmin 100. Yıldönümü (28 Ekim 1922, Roma Yürüyüşü) yine bir Ekim günü İtalya’da aşırı sağın zaferiyle “kutlandı.” [100. Yıldönümleri elbette bizim tarih öğrenirken olayları kronolojik olarak aklımızda tutmak için yapay belirlediğimiz şeyler. ] Batı basınına bakılırsa, aşırı sağcı İtalya Başbakanı Giorgia Meloni eski faşist bir hareketten gelmişse bile şimdi Soykırım Müzesini ziyaret eden sıradan bir sağ muhafazakâr politikacı. Bu aşırı sağ politikacıların, hatta Nazi sembollerini gururla taşıyan Ukraynalı faşistlerin bile İsrail’de yakın dostları var. Yakın geçmişte, Latin Amerika’ya kaçan Nazi subaylarının eğittiği faşist askeri diktatörlüklerin de Güney Afrika ırkçı rejiminin de İsrail’le sıkı fıkı ilişkileri sır değil. Bunlar İsrail basınında da her gün yazılıp çizilen, hatta “realpolitik”le ilgisi olmadığı açıkça söylenen bir siyasi çizgi kardeşliği. Faşizm konusuna böyle giriş yapmamızın bir nedeni var: 1922’de İtalya’da başlayan faşizm, 1939’a kadar Avrupa’nın büyük bölümüne yayılmıştı. İtalya’nın Afrika’da emperyalist yayılması da bu döneme denk gelirken, “ama bizimkisi halk emperyalizmi” diye yazan İtalyan “solcu” politikacılar vardı. Hemen hemen aynı dönemde NAZİZM Almanya’da iktidara geldi ve İspanya İç Savaşı Cumhuriyetçilerin yenilgisiyle sonuçlandı. Faşizm, SSCB’de Ekim Devrimi’nin zaferine, kapitalizmin I. Dünya Savaşı sonrasında girdiği derin ekonomik, toplumsal, siyasal, krize finans sermayenin kanlı cevabıydı.

Aslında konumuz tarihi daha iyi anlamak için böldüğümüz yapay zaman sınırları değil. Hatta burada İtalya’da faşizmin iktidara gelişinin 100. Yılı, bizi sadece Nazi simgelerinin, Roma İmparatorluğundan kalma faşist selamlamaların, kara ve kahverengi gömleklilerin, beyaz ırkçılığın, vb. açıkça ortaya çıkması yönünden ilgilendiriyor. Şimdi faşizm ve aşırı sağın yükselişiyle ilgili tartışma ve analizlerden önce, bu yeni yükselişin 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra NAZİZMİN ve neo-faşizmin yeni patronu ABD emperyalizmi eliyle nasıl körüklendiğini öğrenmeliyiz. Bunun da en güzel yolu, ABD basınında ilgili haberlere yerimiz elverdiği ölçüde göz atmak. ABD ve İngiltere’nin anaakım medya organlarında yayınlanmış gizliliği kaldırılmış CIA’nın NAZİ görevlileriyle işbirliğine haberlerin çevirisini vereceğiz. İçlerinde bol bol Baltık ülkeleri, Ukrayna isimleri de geçecek. Bu haberlerde belirtilen işbirliğinin buzdağının çok ufak bir kısmı olduğunu da elbette bilmemiz gerekiyor. Batı dünyası için alarm zillerinin çalmasına yol açan şey, Balkan, Irak, Kafkasya, Libya, Suriye savaşları, vb. değil, önce bu emperyalist saldırıların yarattığı göç dalgaları, sonra da Trump’ın Başkanlığı olmuştu. ABD’de siyah sol, sosyalistler, demokratlar arasında da bu yeni dalgaya “faşizm” adının verilip verilmeyeceği tartışması hâlâ sürüyor. Trump’ın hedef alarak yüklendiği “Antifa”yı Chomsky de yöntemlerinin şiddete dayalı olması nedeniyle eleştirmişti. Şimdi aynı tartışma bu Avrupa aşırı sağına, beyaz ırkçılığa, siyasi gericiliğe ne isim verileceği konusunda sürüyor. Bir dizi aşırı sağ lider, hem Netanyahu, hem İsrail aşırı sağı tarafından sevinçle karşılanmıştı. Fransa’daki baba ve kızı Le Pen için de söz konusu. Burada söylem biraz yumuşayınca, Time’ın dünyanın en etkili 100 insanı içine kolayca giriliyor. Faşizm ve NAZİZM, anti-Semitizm söylemiyle başlayıp, pogromlar ve genel katliamların tarihsel temelinde bir soykırım yaratmıştı. Bu insanlık tarihinin en acı dönemlerinden biriydi. Ama liberal söylemde antifaşizme bakılırsa faşizm sadece anti-Semitizm’den ibaretken, geri kalanı savaş tarihine aitti. Oysa faşizmin 1922’de bile böyle olmadığını, bir İsrailli akademisyenin Yahudi Faşistlerle ilgili çarpıcı araştırmasında okuyoruz. Böylece bir yandan bu yeni aşırı sağ dalganın İsrail devletiyle sıkı fıkı ilişkilerini, bir yandan da İsrail devletinin Latin Amerika’nın açık faşist diktatörlükleriyle ve Güney Afrika ırkçı rejimiyle askeri-siyasi ve ekonomik ilişkilerini anlayabileceğiz.

Açıklamanın başında, Faşizmin 100. Yılı için tartışma ve analizlerin şimdiki konumuz olmadığını söyledik. Bu alan korkunç tarih çarpıtmalarına gebe. Bunların bir kısmı, faşizme karşı mücadelenin ana ekseninin İtalya’da faşist iktidardan 1945’te Nazi Almanya’sının yenilgisine kadar 3. Enternasyonal ve SSCB olduğunu göz ardı eden bir yaklaşımdan kaynaklanıyor. Bir kısmı da Amerikan propaganda aygıtının Soğuk Savaş cephesinin özellikle filmler, kitaplar, oyunlar, vb. eksenli “kötü” Naziler ve çarpıtılmış soykırım hikâyeleri. Buraya minik bir not: Henüz Hollywood, Amerikan ve Batı sinema endüstrileri derin uykularındayken, Yahudi soykırımıyla ilgili ilk film olan “The Unvanquished” 1945’te Sovyetler Birliği’nde yapılmış ve 1946’da Venedik festivali ödülünü kazanmıştı.

Tekrar asıl konumuza dönelim: Nispeten İtalya’da Faşistlerin iktidara geliş sürecinde, SSCB’nin İç Savaş ve ilk kuruluş yıllarında Lenin’in üzerinde durulmaya değer birkaç belirlemesini atlamamak gerekiyor. 3. Enternasyonal’in faşizmle ilgili belirlemeleri daha çok bilinirken, Lenin’in bu eşzamanlı belirlemeleri Toplu Eserler’in sayfalarında kalmış gibi. Sonraki tüm tartışmalarda (faşizm tanımı, “Halk Cephesi,” “Faşizme Karşı Birleşik Cephe,” proletaryanın anti-faşist cevabı) 3. Enternasyonal genel çizgisinin izlerinin birkaç satırla da olsa Lenin’in bakış açısında yer aldığını görmek çok çarpıcı. Lenin, I. Dünya Savaşı biter bitmez, ilk savaşta müttefik olan ABD ve Japonya’nın ilk fırsatta Pasifik egemenliği için çarpışacağını da öngörmüştü. Avrupa’da NAZİ iktidarını ekleyince, İtalya-Almanya-Japonya faşist ittifakı, henüz 2. Dünya Savaşı başlamadan sömürge savaşlarını başlattı: İtalyan faşistlerinin Libya, Habeşistan saldırısı; İtalya-Almanya’nın İspanya İç Savaşı’na müdahalesi ve Japonya’nın Çin’e saldırısı.

Lenin’in iktidara yürüyen ve yerleşen Mussolini ve İtalyan faşizmi ile ilgili yazdıklarına geçmeden önce, çok kısa da olsa Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Avrupa sosyalist ülkelerinin çöküşüne rağmen, Avrupa finans sermayesinin yeni faşizm özleminin önünde engellerin nasıl kaldırıldığına göz atalım. SSCB’nin çöküşünden sonra, Baltık devletleri ve eski sosyalist devletlerin hemen hemen hepsinde Nazi işbirlikçisi rejimler ve liderlerin........

© sendika.org