Sarışabanlı Mümin Efendi'nin Kırmızı Karanfili
"Dal Mümün" derledi ona. 1860'ların sonlarında, Karamanlı ismindeki tütüncü bir dağ köyünde doğmuştu. Çiçek bezeli Rodop Dağlarının Ege'ye bakan yamaçlarındaydı köyleri. Anası, babası, bacısı ve agasıyla birlikte, tenekeleri güneşin altında şalayan kireç badanalı bir evde geçmişti çocukluğu. Büyüyüp serpilince uzun boylu, esmer bir delikanlı olmuş; onun bu ince uzun simasına pek yakışan "dal" lakabı, henüz bıyığı terlememişken yapışıp kalmıştı üzerine?
Komşu Nedirli köyünde oturan, gül yüzlü bir kızı sevmişti Dal Mümün. Sarı saçlı, boncuk gözlü, al yanaklı bir kızcağızdı sevdiceği. Bir köy düğününde cüguş oynarken seçmişti onu gözleri. Davulla zurnanın dağlara çarpan namelerini bastırmaya çalışarak "mari, kimdir bu cihan güzeli?" diye sormuştu bir akranına. Aldığı cevap, adeta bir mıh gibi kazınacaktı ruhuna: "Fetye?"
Dal Mümün, bacısını aracı koşup gönlünü çaldı Fetye kızın. Öylesine büyük bir aşkla bağlandılar ki birbirlerine, adlarına maniler söylendi, türküler yakıldı. Çal Dağı'ndaki bütün bülbüller onlar için şakımaya, allı morlu bütün goncalar onlar için açmaya başladı.
Henüz yirmisine varmamıştı "düşman Tuna'dan kopmuş geliyor" dediklerinde. "Padişah Efendimizin fermanı var, askere yazıldım gidiyorum" diye söyleyince gözleri buğulanmıştı kırmızı yanaklı Fetye'nin. Karasu Irmağı gibi gibi deli akan gözyaşları içinde vermişti cevabını güzel kız: "Bekleyeceğim seni Mümün, eğer varamazsam sana, bil ki kefenim, gelinliğim olacak."
Delikanlı harp bitip askerden döndüğü vakit, tez zamanda düğünleri olmuştu. Muratlı'dan, Koçoğulları'ndan, Çayleyik'ten, Baraklı'dan,........
© Samsun Son Haber
