Sevgiyle örülmüş bir kabulün hikayesi
Bazı diziler vardır, daha ilk sahneden itibaren sizi bir duyguya sabitler, kalbinizde tanıdık bir tınıya dokunur. ‘Nobody Wants This’ işte tam da bu etkiyle başlıyor. Küçük ama keskin anekdotlarla ilerliyor; her diyalog, her bakış bir başka katmanı açıyor. Dizi, en başından itibaren heyecanı ve duyguyu yüksek tutarak izleyiciyi içine çekiyor - ve belki de en önemlisi, aşka yeniden inanmanın mümkün olduğunu hatırlatıyor.
Dizinin merkezinde yer alan Haham Noah ve Joanne’in ilişkisi, romantik anlatıların ezber bozan bir örneği. Aralarındaki bağ ne büyük dramalara ne de abartılı romantik anlara dayanıyor. Aksine, ikisinin de kırgınlıkları, geçmişlerinden getirdikleri yaraları ve hayata dair kaygılarıyla örülü; ama işte tam da bu nedenle gerçek. Özellikle Noah’ın inancıyla, Joanne’in ise inançsızlığıyla şekillenen kimlikleri arasında kurulan empati ve anlayış, dizinin ruhunu oluşturuyor. O.C dizisinden tanıdığımız Adam Brody ile partneri Kristen Bell’in performansı da adeta pasta üzerindeki enfes bir çileğin tadını veriyor.
Joanne’in başta bir ‘şiksa’ olarak görülmesi, yani geleneksel Yahudi kalıplarına uymayan bir kadın olarak konumlanması, zamanla yerini sevgiyle örülmüş bir kabule bırakıyor. Bu geçiş süreci, yalnızca bir aşk hikâyesi değil; aynı zamanda farklı dünyaların saygı ve merhametle birbirine dokunabileceğinin de zarif bir anlatısı. Joanne’in, Noah’ın yaşamına sessizce sızışı ve zamanla onun en büyük desteğine dönüşmesi, önyargıların yerini anlayışın aldığı bir büyüme hikâyesi.
Yahudi kültürü........
© Şalom
