Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu nedir? Ne değildir?
Okullar, DEHB, otizm gibi konularda gazetenin önceki sayılarında epeyce yazmışlığım var; yazdıklarımı arşivden görebilirsiniz, birkaç tanesinin linki yazının sonunda. Konu ve söylenenler aynı gözükse de, her kuşak anne-baba farklı soruları gündeme getiriyor. Bu şaşırtıcı değil… Günümüzde ruh sağlığı krizinin dünyanın karışık hali ile iç içe tırmanışı, eğitim ya da sağlık alanında bilime ve kurumlara inancın ve güvenin aşındırılması ve teknolojiye bağlı baş döndürücü gelişmeler kafalarımızı iyice karıştırıyor. Çocuklar ve anne-babalara DEHB hakkındaki eski bilgileri tazeleyerek yeni dönemde öne çıkan sosyal medya, otizm,
nöroçeşitlilik, toplumsal cinsiyetin tanıya etkisi ve okulların gereksinimleri karşılayabilecek duruma gelmesi gibi konularda önceki yazılarda tartışmayı sürdürmek için uygun zamandayız. Bu yazıyı değişik röportajlarda tekrarlanmış benzer sorulara verdiğim cevaplardan derledim. Soru-cevapların bazıları temel kavramları açmak amaçlı, bazıları gündelik hayattaki uygulamalara veya endişelere ilişkin.
Dikkat çok üzerinde durduğumuz bir konu. Nerelerde nasıl işe yarar, nasıl bir işlevi vardır?
Dikkat, bizim dış dünyayla ilişki kurmamızda çok önemli bir zihinsel ve beyinsel bir fonksiyon. Odaklanma, ilgilenmemiz gereken bir şey olduğunda o odağımızı değiştirebilme, belli bir süre sürdürebilme ama gerektiğinde de kesebilme diyelim bütün bunlara. Öncelikle dikkat dağılabilen bir şey. Dikkatin dağılıyor olması tek başına anormal bir şey değil. Çünkü dikkatin devamlı aynı yerde, devamlı bir yere takılı olması da bir problemdir. Dolayısıyla, dikkat dağılan ve toplanan bir mekanizma. Ancak dikkatin devamlı dağınık kalması veya devamlı toplu kalması bir problemdir. Gerektiğinde bir yerden bir yere dikkatimizi kaydırabiliyor, yeni bir durum çıktığında ona bakabiliyor ama ondan sonra asıl yaptığımız işe tekrar geri dönebiliyor olmamız gerekiyor. Kısaca dikkati bir el feneri gibi düşünebiliriz; elimizdeki feneri gereken yere tutuyoruz, başka bir yere tutmamız gerektiğinde oraya döndürüyoruz. Sonra, tekrar odaklandığımız ana konuya dönüyoruz. Dikkatin özünde aslında bir kontrol mekanizması var. Kontrol mekanizmasında kendimizi gerektiğinde durdurabilmek, gerektiğinde de harekete geçirebilmek gibi parçaları içeriyor. Örneğin, beslenmemize dikkat ettiğimizi, diyet yaptığımızı düşünelim. Yemememiz gereken bir yiyecekten bahsedelim. O yemeği yememek için gösterdiğimiz gayret dikkat fonksiyonu sayesinde olur.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çok duyduğumuz, çocuklarda olsun, yetişkinlerde olsun çok tanılanan bir problem. Tanımlar mısınız, burada bozulan nedir?
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) dendiğinde de kastedilen dikkat temelde bir kendini kontrol becerisinin özetidir. Dolayısıyla, kendini tutabilmek bunun bir parçası. Bir öğrencinin uygun bir şekilde anlatılan dersi dinlemek için gösterdiği gayreti buna örnek gösterebiliriz. Çünkü bu sadece dersi dinlemek için gayret göstermek değil; başka şeylerle ilgilenmemek için de gayret göstermek. Kısaca bir kendini tutma durumu. İnsanın aklı ister istemez teneffüste ne yapacağına ya da akşam eve gittiğinde ne yapacağına takılabilir. Ama bir şeyin kafamıza takılmasını önleyebilme kapasitemizi de dikkat sistemi içeriyor. Yani dikkat aklımızın nerede olduğunu kontrol etme mekanizmamız.
DEHB’nin kişinin yaşamına etkisi nedir? Çocuklara özgü bir meseleden ibaret mi?
Çocukluğunda DEHB yaşamış ya da dikkatle ilgili ciddi sorunlar yaşamış bireylerin ileri yaşlarda kendini kontrol gerektiren durumlarda daha çok sıkıntı yaşadıklarınız görüyoruz. Örneğin; öfke kontrolü ile ilgili sorunlar, trafikte emniyetli araç kullanmak gerektiren durumlarda güçlükler, alışkanlık yapıcı maddeleri kullanmak konusunda ya da ekran gibi çok dikkatimizi çeken, çok keyif veren bir şeyden kendimizi alıkoymak gerektiğinde yaşanan sorunlar. Bunların hepsi kontrol mekanizmalarıyla ilgili. O nedenle DEHB’si olan çocukların yaşadığı birçok problem bilmeme sebebiyle ilgili değil; bildiğini uygulayamama sebebiyle ilgili.
Dikkat eksikliği dışarıdan nasıl anlaşılır?
Burada klinik tanı olarak DEHB dediğimiz çocuklar basitçe aklı başka yere giden ya da oturduğu yerde sıkıldığında içeri tuvalete gidip tekrar işine devam eden çocuk değil. Herkes 10 dakikada sıkılırken, o 3 dakikada sıkılıyor. O kalkıp tuvalete gittiğinde onun geri gelmesi daha uzun sürüyor. Bu sırada da nereye geri geleceğini unutuyor, yanlışlıkla buraya değil de içerideki mutfağa gidebiliyor mesela. Dağınıklık böyle bir şey. Yani, bunu yaşamın her alanında görmemiz gerekiyor. Hepimizin geçici olarak kafamızın çok dağınık olduğu, gergin olduğumuz, tahammülsüz olduğumuz zamanlar olabilir. Ama DEHB olan çocukların temel dertleri odaklanmayla, dersi takip etmeyle, görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmeyle ilgili zorluklar oluyor. Bu çocukların büyüdükçe sosyal hayatın zorunluluklarını yerine getirme konusunda da zorluklar çektiğini görüyoruz; arkadaşlarla geçinebilmek konusunda mesela. Çünkü arkadaşla geçinmek iki taraflı bir ilişkiyi götürebilmektir. Her şey hep sizin istediğiniz gibi olsun istediğinizde, DEHB olan çocuklar olaylara bazen başkalarının perspektifinden bakmakta zorluk çekiyorlar.
DEHB’nin sosyal gelişime olan etkilerinden söz ediyoruz. Dikkat dağınıklığı ya da dürtüsellik sosyal ortamda nasıl bir etki gösteriyor?
Çünkü olaylara başkasının perspektifinden de bakabilmek dikkati iki yönlü vermeyi gerektiriyor. Yani; bana göre nasıl gözüküyor? Acaba ona göre nasıl gözüküyor? Bu bir anlamda bir bellek gibi. Yani, aklımızda hem kendi perspektifimizin olması, hem de diğer kişininkinin olması hali. Yani diyelim ki, ben hep futbol oynamak istiyorum ama arkadaşım basket seviyor. Bütün teneffüslerde futbol oynarsak ve ben onu futbol oynamak için zorlarsam o beni bırakıp gidip basket oynayacak bir çocukla arkadaşlık edebilir. DEHB tanılı çocukların bir bölümü bu gerçeği görmeyebiliyorlar, neden istenmediklerini de anlamıyorlar. Ben kötü bir şey yapmadım diyor çocuk. Hakikaten kötü bir şey yapmıyor ama başkasının öncelik ve gereklerini aklına getirmeyi adeta unutuyor. Başkasının öncelikleri ve ihtiyaçları onun görme alanına girmiyor sanki. Sadece kendi ihtiyaçları öncelikli. Başkaları bu çocukların bencil olduğunu, empoze edici olduğunu düşünebiliyorlar. Hâlbuki aslında bu çocuklarımızın çok büyük bir bölümü kimseye zarar vermeyi amaçlamayan, kaygılı, sevilme arzusu yüksek, kendini kabul ettirmek için ne yapacağını bilemeyen çocuklar oluyorlar.
Anne babalar ve öğretmenler DEHB tanısının konması sürecinde nasıl katkı verir?
2012 senesinde yayınladığımız, Kadıköy ilçesinde yaptığımız önemli bir çalışmada hem öğretmenlere hem de anne babalara sorular sorduk. Çalışma kapsamında 4000 civarında çocuk da muayene ettik. Çalışmada çocukta bir problem olduğunu öğretmenlerin mi yoksa anne babaların mı daha iyi tahmin ettiğine baktık. Gözüken o ki; iki taraf da tahmin konusunda hiç fena değil. Yani, öğretmenler de anne babalar da yaklaşık yüzde 5 civarında çocukta problem olduğunu doğru tanımladılar. Ancak iki grubun tanımladığı yüzde 5 aynı yüzde 5 değil. Anne........
© Şalom
