Atatürk'e dua etmekte ne kötülük var ki?
"Süfyan (...), aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar."
5. Şua'dan.
Oy, oy, oy... Damağımızı hayretle şaklatmayı nicedir unuttuk. Bir 'neme lazım' kayıtsızlığıyla izler olduk herşeyi. Domates-biber, herkese gider. Eh, işte, zaman 'ahirzaman' olduğundan artık hiçbirşeye şaşırmıyoruz muhterem kârîlerim. Neden şaşıralım ki? Gidişatımız kıyamete değil mi? Yani, âdemoğlu, yaptığı kötülüklerle evrenin 'vazifesinin bitmesine' fetva verdirmeyecek mi? Evet. Ahirzaman hakkında tam da böyle buyruluyor. Önce âlimlerin sonra mü'minlerin hayattan çekileceği söyleniyor. İstikametin yolları giderek kesilecek hani. Cetveller bile eğrilecek. Düzeltmesi gerekenler bozacak.
Yapması gerekenler yıkacak. Devir şeytaniyetin devri olacak. Deccaliyetin devri olacak. Süfyaniyetin devri olacak. O nedenle 'şaşırmağa şaşırmak' ama 'şaşırdığına şaşırmamak' lazım. Nitekim, 'kemalizmi bitirecekler' diye ümit beslediklerimiz, biraz başta durduktan sonra, tam aksi amellerle bizi tokatlıyorlar. Hayallerimizi inkisara uğratıyorlar. Cephelerimizi düşürüyorlar. "Sen ancak rüyanda görürsün onu!" diyorlar. Fakat günah onların değil yalnız. Bu kadar hayalci olmakla biz de günahkârız.
Gözümün nuru Bediüzzaman'a sormuşlar: "Neden İngilizden nefret ediyorsun? Musalahasını istemiyorsun?" Kendisi bu mühim suale şöyle cevap veriyor: "Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen, mânen ahlâkımıza vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secâya-yı seyyieyi içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur; izzet-i İslâmiye, namus-u millînin yarası pek derindir. Edirne Camiinde, bir İslâm hocasının lisânıyla, Venizelos gibi şeytan zâlime dua ettirdi. Merkez-i Hilâfette, Müslümanlar lisânıyla hizbüşşeytan olan İngiliz, Yunan askerlerini halâskâr, tathirci ilân ve karşısındaki gürûh-u mücahidîni câni, zâlim söylettirdi. Acaba, bir vâlide o dereceye getirilse ki, çocuğunu kendi eliyle öldürerek, müteessir olmayarak parça parça etse, hiç mümkün müdür ki, onda hissiyat-ı âliye ve ahlâk-ı sâmiye intifa etmesin?"
Burada zikredilen "Bana en ziyade şedid görünen, mânen ahlâkımıza vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secâya-yı seyyieyi içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur; izzet-i İslâmiye, namus-u millînin yarası pek derindir..." cümlelerine özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin bu şikayeti ettiği zamanlar Cumhuriyet devri değildi. Daha Osmanlı'nın ahirinde idik mezkûr cevaplaşma yaşanırken. Halbuki, o dönemde İngilizin bizde inkişaf ettirdiği kötü ahlak birse, şimdi bindir. Cumhuriyetten itibaren, devşirmeleriyle birlikte, namus-u millîyemize vurduğu darbeler evvel vurduğunun yüzbin mislidir. Yani sosyolojimiz, o sosyolojinin bağlı bulunduğu değerlerimiz-alışkanlıklarımız, ziyadesiyle yerinden oynamıştır. Âdet-i İslamiye kırılmıştır. Ölenlerin yerine yenisi gelir. Yaralılarımız iyileşir. Kaybedilen mallar da kazanılır illa. Fakat değişen toplumsal alışkanlıkları yeniden an'ane-yi Muhammedîyyeye döndürebilmek pek güçtür. Günahlar serbestçe eylene eylene tiryakilik yapmıştır. İngilizlerin Tek Parti İstibdadı eliyle bize eyledikleri en büyük kötülük de bu olmuştur. Sekülerizmi balyoz kuvvetiyle uygulatarak nuranî alışkanlıklarımızı değiştirmişlerdir.
Türkiye'de Toplum ve Siyaset'te Şerif Mardin Hoca da şunları söyler:
"Atatürk'ün 'hürriyet'in Batı anlamındaki şeklini memlekette kökleştirmek için başvurduğu çare, Batı'nın 'ferdi gaye bilen' hukuk normlarının Türkiye'de yerleşmesini mümkün kılacak olan değişikliği meydana getirmek olmuştur. Birçok kimselerin göremediği bir noktayı Atatürk sezmişti: 'Hürriyetin' hakiki manasında yerleşmesi için halkçı bir politika takip etmek yeterli değildi. Hangi politika olursa olsun insan hak ve hürriyetlerine hürmeti temin için muayyen kurallara uymak zorundadır. Bu da ancak........© Risale Haber





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein