menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bilim, Akıl ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–38

9 0
06.05.2025

"Her An Yenilenen Mucize: Sonsuz Çeşitliliğin Arkasındaki Gizem"

(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)

Son sözlerin ardından gelen sessizlik, hakikatin derin vadilerinde yankılanarak, dinleyenlerin kalplerinde yepyeni pencereler açmıştı. Söylenmiş her cümle, zihnin sınırlarını zorlayan bir rüzgâr gibi, düşünceleri daha önce hiç bilinmeyen diyarlara taşıyordu. Bu suskunluk, bitişin değil, yeni bir başlangıcın habercisiydi aslında.

İnançlı Kişi’nin, Bediüzzaman’ın satırlarıyla açtığı kapıdan geçtiklerinde, artık geri dönmek mümkün değildi. Kalpler, vicdanın pusulasıyla hakikate doğru yola çıkmış, akıl ise bilimle örülmüş köprülerden geçerek ilerlemeye hazırdı. Zihinlerde doğan yeni sorular, bir sonraki bölüme açılan kapının eşiğinde bekliyordu.

Şimdi odadaki herkesin zihni, bilim ve mantıkla sınırlandırılmış eski anlayışlarını yeniden gözden geçirmenin tatlı ama zorlayıcı sancısıyla doluydu. Artık mesele, hakikatin var olup olmadığı değil, onun nasıl anlaşılacağıydı. Bu yeni sorgulama, basit bir cevap arayışı değil, hayat boyu sürecek bir anlam yolculuğunun ilk adımlarıydı.

İşte bu derin uyanışın tam ortasında, İnançlı Kişi hafifçe doğruldu; gözlerinde bilinçli bir dinginlik, sesinde ise içten bir davetin sıcaklığı vardı. Odadaki herkes, yeni soruların heyecanıyla yeniden düşünmeye hazırlanıyordu. Çünkü “hakikat”, artık sadece dışarıda keşfedilen bir şey değil; kalbin ve aklın birlikte ulaşacağı bir ufuk çizgisine dönüşmüştü.

Şimdi, herkesin kalbinde tek bir soru yankılanıyordu:

Hakikatin ışığında bilim ve inanç arasında kurulan bu eşsiz bağ, bizlere hangi yeni dünyaların kapısını açacaktı?

İnançlı Kişi: Arkadaşlar, Üstad’ın burada anlattığı gerçeği bir kez daha birlikte düşünelim. Bediüzzaman bize, kâinattaki yaratılışın her an yenilendiğini ve sürekli yeni eserler ortaya çıktığını ifade ediyor. O, tabiatın Deist düşüncede olduğu gibi, bir makine veya bir matbaa gibi işlemesinin mümkün olmadığını söylüyor. Çünkü bir matbaa düşünelim; aynı kalıpla, aynı kitabı yüzlerce, binlerce kez hiç müdahale edilmeksizin basabilir. Bir defa ayarlanması yeterlidir. Ama matbaa, yeni ve farklı bir eser ortaya koymak istediğinde, mutlaka dışarıdan yeni bir müdahaleye ihtiyaç duyar. Yani matbaa, kendi kendine yeni bir eser tasarlayamaz.

Kısa bir an durdu ve gözlerini masadakilere çevirdi. Deist, meraklı bir ifadeyle doğrulurken Ateist ve Agnostik dikkat kesilmiş, bekliyordu.

İnançlı Kişi: Bir matbaa düşünün; belirli kalıplarla sürekli olarak aynı kitabı, aynı sayfaları, aynı harflerle basabilir. Tek bir kalıp kullanır ve o kalıptan sürekli olarak aynı eser çıkar. Fakat matbaanın yeni ve farklı bir eser basması gerektiğinde, mutlaka dışarıdan yeni bir müdahaleye, yani bilinçli bir düzenlemeye ihtiyaç duyar. Çünkü matbaa, yeni bir kitap tasarlayamaz; sadece kendisine verilen kalıba göre tekrar üretim yapar.

Hafifçe öne doğru eğildi ve sesine daha fazla dikkat çeken bir vurgu ekleyerek devam etti:

İnançlı Kişi: Şimdi bunu tabiat için düşünelim. Eğer tabiat dediğimiz sistem, Deistlerin düşündüğü gibi otomatik çalışan bir matbaa gibi olsaydı, karşımıza hep aynı eserin, aynı şeklin veya aynı varlığın çıkması gerekirdi. Ancak dikkat edin; insanlık tarihinin başlangıcından beri, milyarlarca insan dünyaya gelmiştir. Her birinin yüzü, parmak izi ve hatta DNA yapısı tamamen benzersizdir.[1] Bu benzersizliği üretmek için, her bir insan için ayrı bir matbaa kurulmuş olması gerekmez miydi? Ve bu matbaaların birbirlerinden haberdar olması, neyi nasıl farklı yapacaklarını kararlaştırması gerekmez miydi? Oysa kâinatta böyle farklı ve birbiriyle haberleşen milyarlarca matbaa yok. Bir tane kâinat var ve onun arkasında çalışan tek bir tabiat var.[2] Tek bir tabiat........

© Risale Haber