Bilim, Akıl ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–16
SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR – 16
(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)
İnançlı Kişi’nin derin anlamlarla yüklü soruları odada yankılanırken, herkes bakışlarını yere sabitledi; kimse bir sonraki nefesini bile almak istemiyordu. Deist, kaşlarını hafifçe çattı, dudakları aralandı ama kelimeler çıkmadı. Parmakları masanın kenarında düşünceli bir şekilde gezinirken, gözlerinde beliren tereddüt herkesin dikkatini çekti. Tartışmayı izleyen diğerleri, Deist'in içsel dönüşümüne sessizce tanıklık ediyor ve zihinlerinde oluşan yeni sorularla yüzleşmeye çalışıyorlardı.
İnançlı Kişi, Deist’in bakışlarındaki kararsızlığı fark etti. Gözlerini hafifçe kısarak konuşmaya hazırlanırken, odadaki gerilim adeta elle tutulur bir yoğunluğa bürünmüştü. Herkes, Deist’in bu yeni meydan okumayla nasıl başa çıkacağını merak ediyordu. Acaba kendi inancını savunmaya devam mı edecekti, yoksa İnançlı Kişi’nin derin ve keskin argümanları karşısında bakış açısını yeniden şekillendirecek miydi?
Bu an, tartışmanın en zorlayıcı ve keskin noktalarından biriyle yüzleşme zamanıydı. İnançlı Kişi, deist düşüncenin ardında saklanan çelişkileri bir bir açığa çıkaracak; hakikat, belki de beklenmedik bir biçimde gün yüzüne çıkacaktı. Herkes nefesini tutmuş, bu felsefi yolculuğun nereye varacağını merakla bekliyordu.
İnançlı Kişi, masadaki herkesin dikkatini toplayacak şekilde bir süre sessiz kaldı, ardından sakin ama kararlı bir ifadeyle söze başladı.
İnançlı Kişi: Sunduğunuz argümanları akıl, mantık ve vicdan süzgecinden geçirmenize yardımcı olacağım. Ancak önce, “Bu konuyu hiç böyle düşünmemiştim. Fikirlerimiz mantıklı görünüyordu, nasıl göremedik bunu, şaşırtıcı” ifadenizden yola çıkarak önemli bir gerçeği açıklığa kavuşturmak istiyorum.
İnançlı Kişi bir an duraksadı. Deist, kaşlarını çatıp şaşkınlıkla başını kaldırdı ve merakla sordu:
Deist: Nasıl yani? Tam olarak neyi kastediyorsunuz?
İnançlı Kişi: Bilimsel ve felsefi tartışmalarda bazen karmaşık ifadelerle karşı tarafın anlaması zorlaştırılır. Bu tür yöntemler, etik dışıdır. Muhatabı yetersiz hissettirip geri adım atmaya zorlamak amacı taşır. Ne yazık ki, bu tür yöntemlerle sıkça karşılaşıyoruz.
İnançlı Kişi durdu ve düşünceli bir bakışla Agnostik’e döndü. Agnostik, ilgiyle bakarak ve anlamaya çalışarak karşılık verdi:
Agnostik: İlginç… Yanlış bir şey karmaşıklaştırılarak doğruymuş gibi gösterilebilir mi? Bize bu durumu örneklendirebilir misiniz?
İnançlı Kişi: Elbette. Şimdi, “2 x 2 = 5 eder” gibi bariz bir yanlışı karmaşık kavramlarla savunmaya çalışalım. Göreceksiniz ki, böylesi bir yanlış bile hararetle savunulabilir ve kabul ettirilebilir. Oysa herkes bilir ki “2 x 2 = 4 eder”. Bakalım, bu yanlış nasıl savunulabilir:
“Birçok kişi, 2 x 2'nin 4 olduğunu düşünür. Ancak bu, sadece temel matematik işlemlerini dikkate alanlar için geçerlidir. Eğer matematiksel formülasyonların derinliklerine inerseniz, modern teorilerde, özellikle “paralel sayı” kuramında, 2 x 2'nin aslında 5 olduğunu görürsünüz. Bu yalnızca yüzeysel bir işlem değil; sayıların birbirleriyle ilişkisini yeniden tanımlayan bir yaklaşımdır. Klasik eğitim sistemi, herkese 2 x 2'nin 4 ettiğini öğretmiştir; bu ise dar bir bakış açısını yansıtır. Modern matematikçi John Doe, “Mathematics Beyond Arithmetic” kitabında, sayıların farklı boyutlarda ele alınabileceğini ve bu durumda sonuçların değişebileceğini belirtmiştir. 2 ve 2'nin çarpımında ortaya çıkan ‘sayı dinamiği’ teorisi, klasik çarpımın ötesinde sonuçlar verir. Bu bakış açısını bilmeyenler, eski kalıplarla düşünmeye devam ederler. Sonuç olarak, 2 x 2’nin 4 olduğunu iddia etmek, yüzeysel bir bilgiden ibarettir ve geçerliliğini yitirmiştir. Matematiksel ilerlemeler ışığında düşünmezsek, kendimizi yanıltırız. Bu nedenle, 2 x 2’nin aslında 5 olduğu gerçeğini kabul etmeliyiz. Bu teorinin yaygın olarak bilinmemesi, onun yanlış olduğunu değil, henüz herkes tarafından anlaşılmadığını gösterir.”
İnançlı Kişi örneği açıklarken, Deist derin düşüncelere dalmış gibiydi. Agnostik, gözlerini kısarak:
Agnostik: Bunu gerçekten insanlar böyle mi savunuyor?
Tüm dinleyenler şaşkınlık içinde suskunlaştı; odada derin bir sessizlik hüküm sürdü. Ateist, gözlerini kısarak hayretini dile getirdi:
Ateist: Yani, açıkça yanlış olan bir şeyi karmaşıklaştırarak doğruymuş gibi sunmak mümkün demek. Bu örnek, gerçekten de bariz bir yanlışın karmaşık argümanlarla nasıl da gerçekmiş gibi sunulabileceğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Deist de bu sözlere katıldığını belirtir bir ifadeyle başını salladı ve derin düşüncelere dalmış halde mırıldandı:
Deist: Anlaşılan, bu kadar bariz bir yanlış bile karmaşık ifadelerle kabul ettirilebiliyor.
İnançlı Kişi, bakışlarını masadakilerin üzerinde gezdirerek devam etti:
İnançlı Kişi: Bu örnek, yanlış bir argümanın karmaşıklaştırılarak sunulmasını gösteriyor. Mantık hatalarına dayanarak karşı tarafı yanıltma çabası var. Karşı tarafın bilgi eksikliği olduğu ima edilerek “eski bilgiye bağlı kalma” vurgusuyla bir manipülasyon yapılmış. Ayrıca, John Doe gibi uydurma otoritelerin görüşlerine atıf yapılarak güven duygusu istismar edilmiştir.
Bir an için durdu ve ardından ekledi:
İnançlı Kişi: Unutmayalım ki açık ve anlaşılır iletişim, bilgi paylaşımı ve sağlıklı tartışmanın temelidir. Ne yazık ki, bu tür karmaşıklaştırmalar birçok kişiyi kolayca ikna edebilir. Sözlerin ve beden dilinin insanlar üzerindeki etkisini biliyoruz; bu etkiler etik bir amaçla kullanılabileceği gibi, etik dışı hedeflerle de kullanılabilir. Ayrıca, somut kanıt olarak sunulan pek çok bilimsel argümanın sahtekarlıkla sonuçlandığını da görüyoruz.
Agnostik, dikkatle İnançlı Kişi'ye bakarak sordu:
Agnostik: Peki, bu son söylediklerinize somut bir örnek verebilir misiniz?
İnançlı Kişi, anlamlı bir şekilde gülümsedi ve örneğini açıklamaya başladı:
İnançlı Kişi: Elbette, işte bu konuda çarpıcı bir örnek:[1] Charles Darwin’in 1859’da yayımladığı “Türlerin Kökeni” adlı kitabında öne sürdüğü evrim teorisini desteklemek amacıyla, 1912 yılında “Piltdown Adamı” adlı bir fosil ortaya atıldı. İngiltere’de bulunduğu ve insan evrimi için büyük bir keşif olduğu iddia edilen bu fosilin, 41 yıl sonra, 1953’te yapılan incelemelerde sahte olduğu anlaşıldı.
Deist şaşkınlıkla söze karıştı:
Deist: Nasıl yani? Bu kadar büyük bir sahtekarlık nasıl bu kadar uzun süre gizlenebilir?
İnançlı Kişi: Arkeolog Charles Dawson tarafından sunulan fosil, insan kafatası ve orangutan çene kemiğinin birleşiminden oluşuyordu. Sahtekarlık o kadar ustaca ve organize bir şekilde yapılmıştı ki, fosil hemen British Museum’da sergilendi ve büyük bir özenle korundu. Fosilin cam bir koruma içinde tutulması ve inceleme taleplerinin reddedilmesi, aslında orijinalliğini değil, sahtekarlığı gizlemeyi amaçlıyordu.
Agnostik'in gözleri büyüdü, sandalyesinde hafifçe geriye yaslandı. Dudaklarından neredeyse duyulmaz bir ses çıktı: “Gerçekten mi? Bilim dünyasında böyle şeyler oluyor mu?”
İnançlı Kişi, odanın dikkatini çekerek konuşmasını sürdürdü:
İnançlı Kişi: Bu dönemde, evrimi sorgulayan bilim insanlarının fosili inceleme talepleri sürekli reddedildi; bu durum, evrimi sorgulayanların bilim çevrelerinden dışlanmasına yol açtı. Fosil üzerindeki şüpheler 41 yıl boyunca baskıyla bastırıldı. Sonunda 1953'te yapılan incelemelerle sahtekarlık ortaya çıkarıldı.
Herkes hayretler içinde sustu. Agnostik derin bir nefes alarak son bir soru sordu:
Agnostik: Bu, gerçekten de bilimin tarafsızlığına ve güvenilirliğine dair ciddi bir örnek… Peki, bu olay tamamen bireysel bir sahtekarlık mıydı?
İnançlı Kişi: Hayır, daha sonra yapılan araştırmalar, bu olayın devlet destekli bir organize çalışma olduğunu ortaya çıkardı.[2] Fosili sorgulayan bilim insanları “cahil” olarak nitelendirildi ve görevlerinden uzaklaştırıldı. Direnen bilim insanları ise baskı altına alındı. Bu, sahte fosilin bir gün ortaya çıkacağını bilen organizatörlerin olası senaryolara karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Üniversitelerden bilim kurumlarına kadar bu planın izlerine rastlanabiliyor.
İnançlı Kişi, bakışlarını tavana doğru kaldırdı. Gözlerinde geçmişin gölgeleri geziniyor, derin bir nefes alıp sessizce iç çekti. Odada derin bir sessizlik hüküm sürerken, Deist’in yüzündeki hayret ifadesi dikkat çekiyordu. Ateist ise başını önüne eğmiş, düşünceli bir şekilde hafifçe sallanıyordu. İnançlı Kişi, kederli bir nefes aldıktan sonra, Agnostik’in yüzüne bakarak konuşmaya devam etti:
İnançlı Kişi: Size bir örnek daha vereyim, bu sefer sizinle ilgili olacak.
Agnostik’in gözleri şaşkınlıkla açıldı ve başını hızla kaldırarak, merakla karışık bir bakışla İnançlı Kişi’ye yöneldi. Dayanamayıp, yüksek sesle ve itiraz eden bir tonla araya girdi:
Agnostik: Bizde sahtekarlık olmaz. Tarafsız bir şekilde herkesi dinler, akıl, mantık ve en önemlisi bilime göre hareket ederiz. Herkes argümanlarını bilim çerçevesinde ortaya koyar, biz de tarafsız bir hakem gibi dinleriz. Bilimin onayladığını biz de onaylarız.
İnançlı Kişi: Sahtekarlık yaptığınızı söylemedim. Ama şimdi anlatacağım örneğe ne diyeceksiniz, göreceğiz.
Sandalye gıcırtıları bile duyulmazken, tüm gözler İnançlı Kişi’ye çevrildi. Agnostik, elindeki kalemi sıkıca kavradı, kaşları hafifçe kalktı. Herkes merak içindeydi: Bu, Agnostik’le nasıl ilgili olabilirdi? Agnostik, kafasında olası bir senaryo arar gibiydi. Herkes, İnançlı Kişi’nin konuşmalarını her zaman kaynaklarla desteklediğini ve bilimsel verilere dayandırdığını biliyordu.
İnançlı Kişi: Siz, “Bilim de şüphecidir” diyorsunuz, değil mi? Bilimin, bu özelliği sayesinde ilerlediğini savunuyorsunuz, doğru mu?
Agnostik bir an rahatlamış bir şekilde söze atıldı:
Agnostik: Elbette öyle. Bu bir gerçek. Bunda ne var ki?
İnançlı Kişi: Bu argümanınızı daha önce de kullanmıştınız ve o zaman cevap verecek ortam bulamamıştım. İçim içimi yiyordu, çünkü dinleyenler açısından bu önemli bir noktaydı. Şimdi fırsat doğdu ve cevap vermek istiyorum. Çünkü bu da yanıltmanın bir şeklidir.
Agnostik: Nasıl yani? Bu, bilim dünyasında kabul görmüş bir doğrudur. Buna nasıl “yanıltma” dersiniz? Biz, bilim ne diyorsa onu deriz. Bu, bilimin söylemidir ve biz bunu doğru ve mantıklı buluyoruz.
İnançlı Kişi: Konuşmalarımız boyunca, sunduğum akla ve mantığa uygun argümanlara şüpheci tavırlarla yaklaştınız ve bunu “bilimin şüpheciliğine” dayandırdınız. Ancak şüphecilik, paranoyaya........
© Risale Haber
visit website