menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Zahirîlik-Batınîlik

8 0
10.02.2025

Zahirîlik ve Batınîlik İslam Dünyasında görülen iki ekoldür. Nassları (âyet ve hadisleri) zahirine göre değerlendirmek, tefrit bir hal olup, neticede mananın hakkını vermeyen Zahirîlik ekolünü meydana getirmiştir. Her şeyi mecaz nazarıyla değerlendirmek de ifrat bir durum olup Batınîlik ekolünü netice vermiştir. Bu, Zahirîliğe göre daha zararlıdır.

Hendek Savaşında Yahudilerden Beni Kurayza kabilesi Müslümanlara hıyanet etmiş, yaptıkları anlaşma gereği Medine’yi savunmaları gerekirken müşriklerle iş birliği yapmışlardı. Savaş sonrası Hazreti Peygamber ashabına hedef olarak Beni Kurayza yurdunu gösterir ve "İkindiyi Beni Kurayza’da kılacağız" der. Sefer esnasında ikindi vakti gelince bazı sahabiler Rasullulahın ifadesini sür’atten kinaye olarak görüp, namazlarını yolda eda ederler. Diğerleri ise nassın zahirine göre hareket ederler, ikindiyi geciktirir ve Beni Kureyza yurdunda eda ederler. Hazreti Peygamber her iki tarafın yaptığını da ikrar eder, onlardan hiçbirini ayıplamaz.[1]

İbn-i Kayyım, bu olayda Beni Kurayza yurduna varmadan ikindiyi kılmayanları ehl-i zahirin, kılanları da ehl-i kıyasın selefi olarak değerlendirir.[2]

Zahiri Mezhebinin en kuvvetli imamı İbn-i Hazm ise, her iki tarafın da haklı olmasına kanaat getirmez ve şöyle der: "Biz orada olsaydık, velev gece yarısında da olsa, ikindi namazını Hazreti Peygamberle beraber kılardık."[3]

Hamdi Yazır şöyle der:

"Şüphe yok ki Kur’ân apaçık bir Arapça ile inmiştir. Kur’ân’ın dili, bilmece ve muamma gibi remizden ibaret sembolik bir ifade değildir ve şüphe yok ki nasslarda asıl olan, bir karine-i mânia olmadıkça, zahiri üzere hamlolunmaktır. Bununla beraber, Kur’ân’ın Ümmü’l-Kitap olan muhkematının yanında ‘hafi, müşkil, mücmel ve müteşabihatı; hakikati, mecazı, sarihi, kinayesi, istiaresi, temsili, tansısi, îmâsı, belâğatının nükteleri, tarizleri, telmihleri, remizleri de vardır. Bütün bunlarda en açık olan mana maksut olmakla beraber, müstetbeât-ı terâkib denilen ve tâli derecede matlup olan nice ifadeler de vardır..."[4]

Belâğatın zirvesinde yer alan Kur’ân âyetlerini sadece zahirine göre yorumlamak insanı yanıltabilir. Zira Kur’ân âyetlerinde medih suretinde zem, emir suretinde tehdit, haber suretinde emir... görmek mümkündür. Mesela, "Münafıkları elim bir azapla müjdele!"[5] âyeti zahiren müjde ifade etse de hakikatte bir "tehekküm", yani ince bir alay bildirir.

Kâfirlere yönelik "Dilediğinizi yapın!"[6] âyeti tehdit ifade eder.

"Anneler evlatlarını iki yıl emzirirler"[7] ve "Boşanmış kadınlar evlenmeden üç hayız müddeti beklerler"[8] âyetleri haber suretinde birer emirdir. Yani, "emzirirler" ve "beklerler" ifadeleri, “emzirsinler” ve “beklesinler” demektir.

"İhramdan çıktığınızda avlanın"[9] ve "Cum’a namazını kıldığınızda yeryüzüne dağılın"[10] âyetleri ise emir suretinde ibaha bildirir.[11] Yani "İhramdan çıktığınızda avlanabilir, Cum’ayı bitirince dağılabilirsiniz" demektir. Yoksa ihramdan çıkanın avlanması, Cum’a namazı bitiminde herkesin dağılması icap ederdi.

Zahirden sarfı gerektiren bir delil olmadıkça nass’lar zahirine göredir. Fakat nassın zahirinden cihet, cismiyet vb.. hissediliyorsa âyet müteşabihtir, zahirine hamlolunamaz.[12]

Hadisleri zahirine göre değerlendirmeden kaynaklanan problemler de olur. Misal olarak şu rivayete bakalım:

Hazreti Ömer’in........

© Risale Haber