Kur’ân’ın İlmî Tefsiri
Devamlı ilerleyen ilimler, Kur’ân’ın daha iyi anlaşılmasına da yardımcı olmaktadır. Kur’ân ezeli bir hutbe olarak indiğinden, onun âyetlerinde ilerde anlaşılacak ilmî gerçeklere de işaretler vardır. Tefsir ilminde bunları da nazara vermek gayet güzeldir ve günümüzde yaygın bir şekilde de yapılmaktadır. Ama bunu yaparken bazen ölçü kaçırılmakta, ilimleri esas alıp Kur’ân’ı onlara göre te’vil etme hatasına düşülmektedir.
“Biz Kur’ân’ı sana, her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik”[1] gibi âyetlerden hareketle, bazı müfessirler her şeyin Kur’ân’da anlatıldığını dile getirmişlerdir. Dini inkâr eden veya dine karşı lakayt olanlar “Vahiy bize bir şey getirmemiştir” diye tefritte bulunurken, bunlar da “Vahiy bize her şeyi getirmiştir” şeklinde ifratta bulunmuşlardır. Kanaatimizce, ifrat ve tefritin ikisi de zarardır. Bu meselede, şu noktaları nazara almakta yarar olacaktır.
1- Kur’ân; bir tarih, coğrafya, fizik kitabı değildir.
2- “Her şey Kur’ânda vardır” diyenlerin delil olarak getirdikleri “Yaş ve kuru her şey Kitab-ı Mübîn’de vardır”[2] âyetindeki “Kitab-ı Mübîn” sadece Kur’ân olarak anlaşılmamalıdır. Bunun “Allah’ın ilmi, kâinat, Levh-i Mahfuz” şeklinde de açıklanması söz konusudur. Bu cihetle bakıldığında âyet, “Allah’ın ilminde, bu ilmin bir tecelligâhı olan kâinatta ve Levh-i Mahfuzda her şeyin bulunduğunu” bildirir.
Bediüzzaman, bu âyeti açıklarken şöyle der:
“Bir kavle göre Kitab-ı Mübin, Kur’ân’dan........© Risale Haber
